Cizre Ejderleri, XII. yüzyılda fizikçi ve makine mucidi Ebul-iz İsmail Bin Rezzez El Cezeri tarafından Cizre Ulu Camii’nin iç kapısı için tunçtan yapılmış kapı tokmaklarıdır. Kazıma tekniğiyle işlenen bu eserler, sfenks ejderler olarak tanımlanır ve badem gözlü, sivri kulaklı, kanatlı yaratıklara benzetilmiştir. Ejderler, birbirlerinin kanatlarını ısırır şekilde stilize edilmiş, gövdeleri ise yılan derisini andıracak biçimde tasarlanmıştır. Bu figürlerden biri Dicle Nehri’ni, diğeri Fırat Nehri’ni temsil ederken, ortadaki stilize aslan başı Cizre insanını, alt bölümdeki kartallar ise savaş gücünü simgelemektedir.
Güncel Durum ve Özellikler
Cizre Ulu Camii kapısında sağlı sollu iki adet bulunan ejder figürlerinden biri, 1969 yılında Danimarka’ya kaçırılmış, diğeri ise günümüzde İstanbul Türk İslam Eserleri Müzesi’nde sergilenmektedir. Ejderlerin tam ortasında yer alan aslan başı, 9 x 6 cm ölçülerinde olup badem gözlü, kaş çizgisiyle birleşen yassı büyük burunlu, dolgun yanaklı ve sivri kulaklıdır. Aslanın yelesinde kazıma tekniğiyle tüy hissi verilmeye çalışılmıştır. Kapıyı tokmağa birleştiren, aslan başıyla birleşik çatal görünümündeki çivi ise 23 cm uzunluğundadır.
Süsleme ve Rumi Motifi
Kapı kanatlarındaki desenlerde, hayvansal kökenli kabul edilen rumi motifinin ağırlıklı kullanımı dikkat çeker. Bu motif, ejder ve aslan başı figürleriyle uyum sağlamayı amaçlar. Rumi motifi, Anadolu mimari ve el sanatlarında sıkça kullanılan bir süsleme unsuru olup, bitkisel motiflerden çok stilize hayvanları anımsatmasıyla hayvansal kökenli olduğu düşünülür. Gülsen Baş’ın doktora tezinde, rumi motifinin kuş gagası, yarım palmet ya da ejder prototipine dayandığı belirtilir.
Ejder Figürünün Kökeni ve Anlamları
Ejder figürü, genelde aslan pençeli, kuyruğu yılanı andıran kanatlı bir hayvan olarak stilize edilmiş olup, kökeninin Çin mitolojisine dayandığı varsayılır. Farklı kültürlerde çeşitli anlamlar taşıyan ejder, Çir’liler tarafından “Lung”, Araplar tarafından “Tannin”, İranlılar tarafından “Ejderha”, Türkler tarafından ise “Evren” adıyla anılmıştır. Orta Asya Türklerinin Şamanizm inancında ejder, hava ve suların hakimi olmasının yanı sıra hazineyi bekleyen güzel bir prensesi simgelediği düşünülür. Eski Mezopotamya’da hükümdarlık sembolü, başka bir inanışta ise ay ve karanlık simgesi olarak kabul edilmiştir. İslam sanatında, özellikle Selçuklu ve Artuklu sanatında önemli bir yere sahip olan ejder figürü, Artuklular tarafından sikkelerde ve kapı tokmaklarında kullanılmıştır. Bazı inanışlara göre stilize ejderler, kötü ruhları korkutup kapı eşiğinden geçmelerini engeller.
Aslan Figürünün Sembolizmi
Aslan figürü ise genellikle koruyucu bir anlam taşır. Eski Mezopotamya’da güneş simgesi ve gökyüzü kapısının koruyucusu olarak görülen aslan, İslam döneminde de bu anlamını korumuştur. Anadolu Selçukluları, aslanı zararlı güçlere karşı koruyucu bir unsur olarak mimaride sıkça kullanmış, dış cephe veya giriş kapılarına yerleştirmiştir. Şenay Alsan’a göre, Cizre Ulu Camii kapı tokmaklarında aslan; kimlik, güç, aydınlık ve güneş sembolü olarak, ejderler ise ay ve karanlık sembolü olarak kullanılmış, böylece zıt prensipler bir arada ifade edilmeye çalışılmıştır.
Dünya’daki Benzerleri
Cizre Ejderleri’ne benzer bir kapı tokmağı, Tiflis’te bulunmuş ve günümüzde Berlin İslam Sanatları Müzesi’nde 1.2242 envanter numarasıyla sergilenmektedir. Tunçtan yapılmış bu eser, Cizre örneğiyle büyük benzerlik gösterir ve Artuklu maden sanatının 12-13. yüzyıldaki bir ürünü olabileceği düşünülür. Teknik açıdan aynı olan bu eserlerdeki farklılıklar, ejderlerin yılan pulu biçimindeki işçiliğinde (daha sık ve nokta başlı pullar), kanatların daha belirgin kabartma şekillerinde ve aslan başının yuvarlak gözlü, zayıf yanaklı, kapalı ağızlı tasarımında kendini gösterir. Bu küçük farklar dışında iki eser arasında önemli bir ayrım bulunmamaktadır


