İstanbul Oturumu ve Nihai Duruşma
Gazze Mahkemesi’nin İstanbul'da düzenlenen nihai oturumu, 23–26 Ekim 2025 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda gerçekleştirilmiştir. Bu oturum, İsrail’in Gazze Şeridi’nde işlediği iddia edilen savaş suçları ve insanlığa karşı suçları incelemeyi amaçlayan bağımsız, sivil toplum temelli uluslararası girişimin son aşamasıdır.
Mahkemenin başkanlığını, eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü Prof. Dr. Richard Falk yürütmüştür. Falk’a, eski BM raportörlerinden Michael Lynk ve Hilal Elver’in yanı sıra, Raji Sourani, Susan Akram, Ahmet Köroğlu, Diana Buttu, Cemil Aydın ve Penny Green gibi isimler eşlik etmiştir.
Nihai oturum dört gün sürmüş, akademisyenler, insan hakları savunucuları, gazeteciler, sağlık çalışanları ve Filistinli tanıkların katılımıyla yürütülmüştür. Etkinlikte simultane çeviri hizmeti sağlanmış, tanıklıklar hem fiziksel hem çevrim içi yollarla dinlenmiştir.

İsrail'in savaş suçları için kurulan 'Gazze Mahkemesi'nin İstanbul'daki nihai oturumu, 24 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
Açılış Günü (23 Ekim 2025)
Açılış Konuşması
Gazze Mahkemesi’nin ilk günü, eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk’ın açılış konuşmasıyla başlamıştır. Falk, Gazze’de yaşanan soykırımın “acil tarihsel bir mesele” haline geldiğini belirtmiş, yaşananların tarihe karıştığı varsayımının yanlış olduğunu ifade etmiştir. Falk, “Hayatta kalan Gazze halkının her gün evsizlik, açlık, hastalık, yaralanmalar ve çeşitli şiddet biçimleriyle mücadele ettiğini unutmamalıyız.” açıklamasında bulunmuştur.
Falk, mevcut ateşkes sürecine rağmen İsrail saldırılarının yeniden başlayabileceğini ve Tel Aviv yönetiminin “Büyük İsrail” hedefinden vazgeçmediğini dile getirmiştir. Ayrıca, İsrail’in işlediği suçlar karşısında hesap verebileceği bir mekanizmanın bulunmadığını, uluslararası toplumun ise fail konumundaki aktörleri “barış elçisi” rolüyle meşrulaştırdığını söylemiştir. Falk, Gazze Mahkemesi’nin “İsrail devlet propagandasına karşı toplumsal bir direniş biçimi” olduğunu vurgulamıştır.
Falk, Mahkemenin, soykırım ve insanlığa karşı suç iddialarına dair tanıkların ve uzmanların ifadelerini dinleyeceğini, süreç sonunda jüri tarafından kararın açıklanacağını ve kararın gerekçelerini içeren bir belge hazırlanacağını belirtmiştir. Bu belgenin, Gazze Mahkemesi’nin çalışmalarını özetleyen kitapla birlikte yayımlanması planlanmıştır.
Vicdan Jürisi ve Raportörlerin Tanıtımı
Açılış oturumunda “Vicdan Jürisi” tanıtılmıştır. Jüri üyeleri arasında yazar Kenize Mourad, akademisyen ve aktivist Chandra Muzaffar, Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Okulundan (LSE) Profesör Christine Chinkin, Dr. Ghada Karmi, aktivist Sami Al Arian, şair Tamim Al Barghouti ve akademisyen Biljana Vankovska yer almıştır. Raportör olarak yazar Michelle Burgis-Kasthala ve Dr. Wesam Ahmed görev yapmaktadır.
Jüri, dört gün sürecek oturumlar boyunca sunulan tanık ifadelerini ve belgeleri değerlendirerek karar metninin hazırlanmasına katkı sağlayacaktır. Falk, jüri üyelerinin yalnızca geçmişte yaşanan ihlalleri değil, “halen devam eden olayları da” dikkate alacağını vurgulamıştır.

İsrail'in savaş suçları için kurulan 'Gazze Mahkemesi'nin İstanbul'daki nihai oturumu, 23 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
Düzenlenen Oturumlar
Gazze Mahkemesi Meclislerinin Çalışmalarına Genel Bakış
İlk günün tematik bölümlerinden biri, “Gazze Mahkemesi Meclislerinin Çalışmalarına Genel Bakış” başlıklı oturum olmuştur. Boston Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Prof. Dr. Susan Akram, bu oturumda mevcut uluslararası hukuk sisteminde var olan boşluklara değinmiştir. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) gibi kurumların “soykırım, etnik temizlik ve sivil nüfusa yönelik suçlar konusunda etkisiz kaldığını” ifade etmiştir. Akram, Gazze Mahkemesi’nin amacının bu yapısal eksiklikleri belgelemek olduğunu belirtmiştir.
Aynı oturumda, eski BM yetkilisi Craig Mokhiber, “Uluslararası İlişkiler ve Dünya Düzeni” başlıklı konuşmasında, uluslararası sistemin Filistin’deki soykırımı durdurmada başarısız olduğunu ifade etmiştir. Mokhiber, “İsrail’in suçları canlı yayınlarla belgelenmesine rağmen uluslararası sistem soykırımı durduramamıştır.” demiştir. Ayrıca, küresel güçlerin etkili ateşkes önlemlerinin alınmasını engellediğini, sistematik adaletsizlik ortamında sivil toplumun sorumluluk üstlendiğini kaydetmiştir.
Kuzey Carolina Üniversitesinden Prof. Dr. Cemil Aydın, “Tarih, Etik ve Felsefe” oturumunda, Filistin’deki sömürge yönetiminin Osmanlı döneminin çok dinli yapısından sonra dışarıdan dayatılan bir düzen olduğunu açıklamıştır. Aydın, “Soykırımlar her zaman güvenlik gerekçesiyle meşrulaştırılır.” demiştir. Ayrıca, tarihin yeniden yazılmasının Filistinli kimliğin silinmesine hizmet ettiğini ifade etmiştir.
Londra Queen Mary Üniversitesinden Prof. Dr. Penny Green, Bosna Hersek’teki ilk genel oturumun bulgularını özetlemiş, uluslararası sistemin savaş suçlarını önleme konusunda “tam bir başarısızlık” yaşadığını belirtmiştir. Green, “Filistinlilerin hayatları tehlikede; uluslararası hukukun meşruiyeti de tehlikede.” ifadesini kullanmıştır.
Küresel Vicdan İfadeleri Oturumu
İlk günün ilerleyen saatlerinde “Küresel Vicdan İfadeleri” başlıklı oturum gerçekleştirilmiştir. Filistinli avukat Raji Sourani, uluslararası adalet mekanizmalarının saldırılara karşı etkisiz kaldığını, “Filistin’de barışın ancak kendi kaderini tayin hakkı tanındığında mümkün olacağını” söylemiştir. Hint yazar Arundhati Roy, yazılı açıklamasında “İsrail’in Filistinlilere karşı canlı yayınlanan bir soykırım yürüttüğünü” belirtmiştir. ABD’li oyuncu Marcia Cross, Gazze’nin yüzde 85’inin yok edildiğini ve uluslararası toplumun “hayatı koruma mekanizmalarında başarısız olduğunu” ifade etmiştir.
Ayrıca insan hakları savunucusu Ömer Süleyman, “Filistin halkı yeterince acı çekti, ancak yaşananların gelecek nesillere aktarılması zorunludur.” demiştir. İngiliz müzisyen Roger Waters, Mahkemeyi “ahlaki bir zorunluluk” olarak tanımlamış ve “sesimizi yükseltmeye devam etmeliyiz.” ifadelerini kullanmıştır.
Kök Nedenler Duruşması
Aynı günün “Temel Sebepler Duruşması” panelinde uzmanlar, İsrail’in Gazze’ye yönelik politikalarının tarihsel temellerini değerlendirmiştir. Oxford Üniversitesinden Prof. Avi Shlaim, İsrail’in yerleşimci-sömürgeci bir devlet yapısına sahip olduğunu ve bu yapının yerli halkın dışlanmasıyla kurulduğunu açıklamıştır. New South Wales Üniversitesinden Dr. Lana Tatour, siyonizmin Filistinlilere yönelik sistematik ırkçılığı meşrulaştırdığını ifade etmiştir. ICAHD Başkanı Jeff Halper, İsrail’in “yerli halkı yerinden ederek” Gazze’deki yıkımı sürdürdüğünü söylemiştir.
California Üniversitesi’nden Prof. Ussama Makdisi, Filistinlilerin “tarihsizleştirilmesi” sürecini anlatmıştır. Harvard Üniversitesinden Rania Muhareb, apartheid sisteminin Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını ortadan kaldırdığını vurgulamıştır. Filistinli hukukçu Rabea Eghbaria, “Nekbe’nin hukuki bir kavram olarak tanınması gerektiğini” belirtmiştir. Eski Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis, “soykırımın ekonomik getirileri”ni açıklamıştır.
Suçlar ve Tanık İfadeleri
Açılış gününün “Suçlar ve Tanık İfadeleri” oturumunda Haider Eid, Gazze’de yaşadığı zorunlu göçleri ve kayıplarını anlatmıştır. Eid, ailesinden 54 kişiyi, üniversiteden 39 meslektaşını ve 280’den fazla öğrencisini kaybettiğini ifade etmiştir. Avukat Noura Erakat, “Gazze’de yaşananları uluslararası hukukun çöküşü” olarak tanımlamıştır. Radwan Abu Muammar, Han Yunus’taki saldırıda 51 kişiden 30’unun öldüğünü anlatmıştır.
Samer Abu Foura, sınır geçişlerinde cinsel istismar ve kötü muamelelere tanık olduğunu açıklamıştır. Mahmoud Al-Khatib, Refah’ta genç erkeklerin topluca infaz edildiğini ifade etmiştir. Raghad Suleiman, gözaltındaki sivillere köpeklerle saldırıldığını, Israa Alsharif ise sağlık çalışanlarının sistematik biçimde hedef alındığını belirtmiştir.

İsrail'in savaş suçları için kurulan 'Gazze Mahkemesi'nin İstanbul'daki nihai oturumu, 24 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
İkinci Gün (24 Ekim 2025)
Gazze Mahkemesi’nin ikinci günü, “Suçlar” başlığı altında üç ana konuya odaklanmıştır: Aç bırakma, ekolojik kırım ve konutların yıkımı. Oturum, eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk başkanlığında İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda gerçekleştirilmiştir. Oturuma akademisyenler, insan hakları savunucuları, medya temsilcileri ve sivil toplum kuruluşu üyeleri katılmıştır.
Düzenlenen Oturumlar
“Aç Bırakma, Ekosit ve Ev Yıkımı” Oturumu
İkinci günün ilk oturumu “Aç Bırakma, Ekosit ve Ev Yıkımı” başlığı altında yapılmıştır. Oturumun moderatörlüğünü uluslararası hukuk uzmanı Hilal Elver yürütmüştür. Panelde konuşan isimler arasında Filistinli yardım koordinatörü Hani Almadhoun, çevre bilimci Prof. Mazin Qumsiyeh, İngiltere’den akademisyen Prof. David Whyte, BM Konut Hakkı Özel Raportörü Prof. Balakrishnan Rajagopal ve araştırmacı Shourideh Molavi yer almıştır.
Panelin odak noktası, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü saldırıların çevresel ve insani sonuçlarının bir bütün olarak değerlendirilmesidir. Katılımcılar, İsrail ordusunun sistematik biçimde tarım alanlarını, gıda depolarını, su şebekelerini ve enerji altyapılarını hedef aldığını, bunun sonucunda açlık, kıtlık ve salgın riskinin bölge genelinde yayıldığını belirtmiştir.
Hani Almadhoun, BM gıda sevkiyatlarının İsrail kontrol noktalarında durdurulduğunu ve Gazze’de “bilinçli bir aç bırakma politikası” yürütüldüğünü ifade etmiştir. Prof. Mazin Qumsiyeh ise ekolojik tahribatı, “bombardıman sonrası toprakların tarıma elverişsiz hale getirilmesi” ve “su kaynaklarının kirlenmesi” üzerinden açıklamıştır.
Prof. David Whyte, bu tür uygulamaların uluslararası hukukta “ekosit” olarak tanımlandığını, sivil çevreye yönelik kasıtlı saldırıların insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştur. BM Konut Hakkı Özel Raportörü Prof. Rajagopal, Gazze’de konut stokunun %70’inin tahrip edildiğini, elektrik ve su altyapısının neredeyse tamamen devre dışı kaldığını, bunun bir “yaşam alanı yıkımı” anlamına geldiğini belirtmiştir.
“Sivillerin ve Sivil Altyapının Hedef Alınması” Paneli
İkinci günün ikinci oturumu, “Sivillerin ve Sivil Altyapının Hedef Alınması” başlığıyla gerçekleştirilmiştir. Bu oturumda Gazze’de görev yapan sağlık çalışanları, cerrahlar ve uluslararası yardım görevlileri tanıklıklarını paylaşmıştır.
Katılımcılar arasında İngiliz doktor Dr. Javid Abulmoneim, Türk cerrah Dr. Taner Kamacı, Filistinli doktor Ghassan Abu Sittah, Norveçli travma cerrahı Dr. Mads Gilbert ve psikoterapist Gwyn Daniel yer almıştır.
Dr. Taner Kamacı, Gazze’de gönüllü olarak görev yaptığı süre boyunca tıbbi tesislerin doğrudan hedef alındığını, hastanelerde yakıt eksikliği nedeniyle ameliyatların durdurulduğunu, birçok hastanın elektrik kesintileri nedeniyle hayatını kaybettiğini belirtmiştir. Kamacı, “operasyon sırasında bombaların sarsıntısında ameliyat masası sallanırken dikiş attıklarını” ifade etmiştir.
Dr. Mads Gilbert, sağlık altyapısına yönelik saldırıların, yalnızca fiziksel yıkımı değil, aynı zamanda “psikolojik çöküşü” de beraberinde getirdiğini söylemiştir. Gwyn Daniel ise sağlık personelinin tükenmişlik yaşadığını, temel ilaç ve malzeme eksikliğinin hastaları tedavi edilemez hâle getirdiğini vurgulamıştır.
Dr. Ghassan Abu Sittah, Gazze’deki sağlık tesislerinin hedef alınmasının, uluslararası hukukta koruma altında bulunan sivil alanların ihlali anlamına geldiğini belirtmiştir. Ayrıca, saldırılarda yaralanan çocukların birçoğunun “tedavi şansı olmadan” yaşamını yitirdiğini açıklamıştır.
“Eğitim, Gazeteciler ve Scholasticide” Oturumu
İkinci günün üçüncü oturumu “Sivillere, Gazetecilere ve Eğitim Sistemine Karşı Suçlar” başlığı altında yapılmıştır. Bu panelde Filistinli insan hakları savunucuları Ahmed Alnaouq, Sahar Francis ve Hala Shoman, akademisyen Munir Nusseibeh ve gazeteci Abubaker Abed konuşmuştur.
Panelin önemli bölümlerinden biri “scholasticide” yani “eğitim sisteminin yok edilmesi” teması olmuştur. Munir Nusseibeh, Gazze’de 500’den fazla okulun ve 12 üniversitenin tamamen tahrip edildiğini, bunun yalnızca maddi yıkım değil, “kültürel bir tasfiye” anlamına geldiğini ifade etmiştir.
Gazeteci Abubaker Abed, medya kuruluşlarının sistematik olarak hedef alındığını, yüzlerce gazetecinin hayatını kaybettiğini ve haber merkezlerinin yıkıldığını belirtmiştir. Abed, “haber üretiminin yok edilmesi, tanıklığın susturulmasıdır” ifadesini kullanmıştır.
Sahar Francis ise gazeteciler ve akademisyenlerin hedef alınmasının, Filistin toplumunun bilgi üretme ve kendini ifade etme kapasitesine yönelik bir saldırı olduğunu vurgulamıştır. Bu bağlamda, “soykırımın sadece bedensel değil, entelektüel bir imha” biçiminde yürütüldüğü değerlendirilmiştir.

İsrail'in savaş suçları için kurulan 'Gazze Mahkemesi'nin İstanbul'daki nihai oturumu, 24 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
Günün Tanıklıkları ve Belgeler
Oturumlar süresince Filistin’den çevrim içi bağlantılarla yeni tanık ifadeleri sunulmuştur. Gazze’den Hadeel Alharazin ve Rola Darwish, yaşadıkları mahallelerin hedef alınması sonucu ailelerinden birçok kişiyi kaybettiklerini bildirmiştir. Ahmad Jabr Baraka ise bombardımanlarda yıkılan okulların enkazından çocuk cesetlerinin çıkarıldığını anlatmıştır. Mahkeme raportörleri, bu tanıklıkları ses ve görüntü kayıtlarıyla belgeler arasına dâhil etmiştir.
Üçüncü Gün (25 Ekim 2025)
Gazze Mahkemesi’nin nihai oturumunun üçüncü günü 25 Ekim 2025 tarihinde İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda gerçekleştirilmiştir. Oturumun ana temaları “Suç Ortaklıkları, Uluslararası Sistem, Direniş ve Dayanışma” olarak belirlenmiştir. Üçüncü gün boyunca akademisyenler, hukukçular, gazeteciler, aktivistler ve uluslararası insan hakları savunucuları tarafından yapılan sunumlar, İsrail’in Gazze’de işlediği eylemlerin küresel bağlamını ve bu süreçteki devlet, kurum ve piyasa aktörlerinin rollerini incelemiştir.

İsrail'in savaş suçları için kurulan 'Gazze Mahkemesi'nin İstanbul'daki nihai oturumu, 25 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
Mahkemenin üçüncü gününde ayrıca öldürülen Filistinli gazetecilerin önceden kaydedilmiş ifadeleri dinlenmiş, Gazze’deki “medya susturma” politikaları belgelenmiştir. Günün sonunda ise “Direniş ve Dayanışma” oturumu ile küresel sivil toplum hareketlerinin rolü değerlendirilmiştir.
Düzenlenen Oturumlar
“Gazetecilerin Hedef Alınması” Oturumu
Üçüncü günün ilk oturumu “Gazetecilerin Hedef Alınması” başlığı altında yapılmıştır. Oturumda Gazzeli gazeteciler Mohammad Qraiqea, Hossam Shabat ve Ghazi Al-Majdalawi’nin ifadeleri dinlenmiştir.
Mohammad Qraiqea, İsrail’in soykırımı haberleştirmeye çalışan 220’den fazla gazetecinin öldürüldüğünü bildirmiştir. Qraiqea, meslektaşlarının evlerinin bombalanacağı yönünde tehditler aldığını, bu tehdidin sistematik biçimde uygulandığını belirtmiştir. “Annemi İsrail’in kurşunlarıyla öldürülmüş halde bulduğumda, onu kefenledim ve öğleden sonra haber yapmaya devam ettim.” ifadesi, mahkeme kayıtlarına geçmiş tanıklıklardan biridir.
Hossam Shabat, İsrail için “gazeteci olmanın dahi suç sayıldığını” ifade etmiş, sahada yaşadıkları riskleri anlatmıştır. “Katlediliyoruz ve sesimiz yok. Öldürülüyoruz ve kimse bizi duymuyor.” sözleriyle, İsrail’in medya üzerindeki baskılarını aktarmıştır. Shabat ayrıca, “her görüntünün bir bedeli vardı, biz o bedeli canımızla ödedik” demiştir.
Ghazi Al-Majdalawi ise iki Gazzeli gazetecinin 2023 Ekim’inden sonra kaybolduğunu, İsrail’in bu kişiler hakkında bilgi vermediğini, tutuklu mu yoksa öldürülmüş mü olduklarının bilinmediğini söylemiştir.
“Uluslararası Sistemin Yanıtı” Paneli
İkinci oturumda, uluslararası sistemin Gazze’deki gelişmelere verdiği tepki ele alınmıştır. Panelin katılımcıları arasında Kanada’daki Queen’s Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ardi Imseis, Chicago Üniversitesi’nden antropolog Doç. Dr. Darrly Li, insan hakları avukatı Craig Mokhiber, Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Okulu’ndan (LSE) Prof. Dr. Mary Kaldor, Yale Üniversitesi’nden hukuk profesörü Aslı Bali ve yazar Vasuki Nesiah yer almıştır.
Ardi Imseis, konuşmasında Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) yönelik saldırıları değerlendirmiştir. UNRWA’nın Filistinli mültecilere doğrudan yardım sağlamak üzere kurulduğunu, ancak İsrail’in bu hakların uygulanmasına sürekli engel olduğunu ifade etmiştir. Imseis, “UNRWA, Gazze halkının soykırımdan kurtulmak için son umududur.” demiştir.
Darrly Li, “Soykırım Politikası” başlıklı konuşmasında İsrail’in Holokost’u, Filistin halkını mülksüzleştirmenin gerekçesi olarak kullandığını belirtmiştir. Adaletin ancak siyasi irade ve toplumsal seferberlikle sağlanabileceğini, “adalet için halk baskısının kurumsal mekanizmaların yerini aldığını” vurgulamıştır.
Craig Mokhiber, Birleşmiş Milletler sistemini sert biçimde eleştirmiştir. Filistin’de yaşanan soykırımın, BM’nin devlet gücü karşısında ilkelerinden ödün verme eğilimini ortaya koyduğunu ifade etmiştir. Mokhiber, “BM'nin ilkelerinden, özellikle ABD ve Batılı müttefiklerinin gücü karşısında taviz verme eğilimi, BM Genel Sekreteri ve üst düzey BM yetkililerinin tutumunda da açıkça görülmektedir. Soykırım süresince İsrail istisnası açıkça ortada olmasına rağmen, Genel Sekreter, İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve hatta Soykırımın Önlenmesi Özel Danışmanı da dahil olmak üzere BM'nin en üst düzey siyasi liderleri, soykırımı doğrudan ele almakta veya hatta bu kelimeyi telaffuz etmekte yetersiz veya isteksiz kalmışlar, bunun yerine silahlı çatışma, bir gün iki devletli bir çözümün belirsiz vaadi ve insani yardımın gerekliliği gibi güvenli ifadelerin arkasına sığınmışlardır.” demiştir. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin veto yetkisini kullanarak İsrail’in hesap vermesini engellediğini ve bu durumun “ahlaki bir başarısızlık” anlamına geldiğini vurgulamıştır.
Mary Kaldor, “Deneysel Kavşaklar ve Gazze’nin Rolü” başlıklı sunumunda, dünyanın birçok ülkesinde halkların Gazze’ye yönelik saldırılara karşı barışçıl protestolar düzenlediğini söylemiştir. Kaldor, “Uluslararası kurumların ne ölçüde harekete geçeceği ise gerçekten küresel kamuoyuna bağlı.” demiştir.
Aslı Bali, “Alternatif Bir Hukuk Paradigması Olarak Gazze Mahkemesi” başlıklı konuşmasında, BM Güvenlik Konseyi’nin yükümlülüklerini yerine getirmekte başarısız olduğunu ve Uluslararası Adalet Divanı ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin mevcut yasal sınırlarla hareket ettiğini belirtmiştir. Bali, “Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını savunacak bir uluslararası platform bulunmamaktadır.” demiştir.
Vasuki Nesiah ise dayanışmanın hukuki bir ilke olarak işlev görebileceğini, “Gazze Mahkemesi’nin insan merkezli adaleti modellediğini” ifade etmiştir. Nesiah, liman işçilerinden öğrenci protestolarına kadar uzanan küresel dayanışma biçimlerinin önemine değinmiştir.

İsrail'in savaş suçları için kurulan 'Gazze Mahkemesi'nin İstanbul'daki nihai oturumu, 25 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
“Medya, Üniversiteler, Hükümetler ve Şirketlerin Suç Ortaklığı” Paneli
Üçüncü günün öğleden sonraki oturumunda “Suç Ortaklıkları” teması tartışılmıştır. Bu bölümde gazeteci Katie Halper, akademisyen Maura Finkelstein, ABD’li aktivist Lily Greenberg ve akademisyen Shad Hammouri konuşma yapmıştır.
Katie Halper, Batılı medya kuruluşlarının İsrail’in iddialarını desteklediğini, sivillerin çektiği acıların sistematik biçimde gizlendiğini belirtmiştir. “The Hill” kanalında çalıştığı dönemde İsrail’in apartheid devleti olduğunu söylediği kısımların yayımlanmadığını açıklamıştır.
Maura Finkelstein, üniversitelerin finansal ortaklıklar ve araştırma işbirlikleri aracılığıyla İsrail’e aktif destek sunduğunu söylemiştir. South California Üniversitesi’nin (USC) Gazze’de travma cerrahisi eğitimi için ABD ve İsrail ordusuna kadavra sağladığını açıklamıştır.
Lily Greenberg, ABD İçişleri Bakanlığı’ndaki görevinden “ABD hükümetinin İsrail’in Gazze’deki soykırımına verdiği destek nedeniyle” istifa ettiğini belirtmiştir. Greenberg, sivil kayıpların raporlandığını ancak hiçbir uyarının politikaları değiştirmediğini ifade etmiştir.
Shad Hammouri, “Şirketlerin ve Silah Endüstrisinin Suç Ortaklığı” başlıklı sunumunda İsrail’in militarize bir ekonomiyle soykırımı sürdürdüğünü, Gazze’de yeni silahların denendiğini ve küresel yatırımcıların bundan kâr elde ettiğini belirtmiştir.
“Direniş ve Dayanışma” Oturumu
Üçüncü günün son bölümü “Direniş ve Dayanışma” başlıklı oturum olmuştur. Konuşmacılar arasında Filistinli gazeteci Ramzy Baroud, Colorado Üniversitesi hukuk profesörü Wadie Said, aktivist Yasemin Acar, yazar Jake Romm ve Filistinli aktivist Jamal Juma yer almıştır.
Ramzy Baroud, “Gazze, insanlık, ahlak, sivil toplum ve uluslararası hukukun en önemli sınavı oldu.” demiştir. Wadie Said, babası Edward Said’in düşüncelerine atıfla, direnişin yalnızca askeri değil, kültürel ve entelektüel bir mücadele olduğunu vurgulamıştır.
Aktivist Yasemin Acar, “Gazze benim değil, insanlığın davasıdır. O nedenle gittik. Küresel bir ayaklanma oldu, bu haksızlığın karşısında susmamak lazım” ifadelerini kullanmıştır.
Aynı oturumda, “Sumud ve Özgürlük Filosu” adlı yan etkinlikte aktivistler Sümeyye Sena Polat, Mecit Bahçivan ve Muhammet Fatih Sinan konuşmuştur. Polat, “İsrail, bizi yolculuğun başında çok tehdit etti. Sivil direniş sadece İsrail'e yönelmemeli, işbirlikçi ülkelerde de devam etmeli.” demiştir. Mecit Bahçivan, “İsrail askerleri, bize defalarca 'Biz, Türklerden nefret ediyoruz' dedi” ifadesini kullanmıştır.
Filistinli Şair Tamim al-Barghouti, “Filistin'de yaşananlar ve yüzyıllardır sürmekte olan uygulamalar, apartheid ve ayrımcılık eylemleridir, insanların kendi iradeleri dışında sahip oldukları kimlikler üzerinden ayrımcılığa uğratılmalarıdır” açıklamasını yapmıştır. Küresel Sumud Filosu aktivisti Thiago Avila, “Mutlak adalet olmadan barış olmaz ve şu anda yapmamız gereken de bu” demiştir.
Dördüncü Gün (26 Ekim 2025)
Son gün sabah saatlerinde yapılan oturumda mahkeme üyeleri ve jüri, önceki günlerin raporlarını gözden geçirmiş ve nihai bildirgenin son şekli üzerinde istişarede bulunmuştur. Öğleden sonra yapılan oturumda, “Gazze Mahkemesi Vicdan Jürisi” tarafından hazırlanan sonuç bildirgesi okunmuş, ardından mahkeme başkanı Richard Falk ve davetli konuklar kapanış konuşmalarını yapmıştır.
Vicdan Jürisinin Nihai Kararı
Nihai karar, Vicdan Jürisi üyeleri Prof. Christine Chinkin, Dr. Ghada Karmi, yazar Kenize Mourad, Prof. Sami Al-Arian, Prof. Chandra Muzaffar ve Prof. Biljana Vankovska tarafından imzalanmıştır.

İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan Gazze Mahkemesi'nin nihai oturumunda karar açıklanıyor, 26 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
Karar metninde şu ifadeye yer verilmiştir: “İsrail, kökleri siyonizmin üstünlükçü ideolojisine dayanan, geniş bir apartheid rejimi içinde, Gazze'deki halka soykırım uyguluyor.” Jüri, açıklamasında mahkemenin “bir hukuk mahkemesi olmaması nedeniyle herhangi bir kişi, kuruluş veya devletin suçluluğunu veya sorumluluğunu belirleme amacı taşımadığını”, bunun yerine “sivil toplumun bir tepkisi olarak” ortaya çıktığını vurgulamıştır.
Bildiride şu ifadeler kullanılmıştır: “Hukuk, güç tarafından susturulduğunda, vicdan, nihai karar merci haline gelmelidir.”
Açıklamada ayrıca, Gazze Mahkemesi’nin “soykırımın adının konulması ve belgelenmesi gerektiğine” inandığı, “cezasızlığın dünya genelinde devam eden şiddeti beslediği” şu şekilde ifade edilmiştir: “Gazze'deki soykırım tüm insanlığın sorunudur. Devletler sessiz kaldığında sivil toplum konuşabilir ve konuşmalıdır.”
Jüri bildirgesinde, İsrail’in işlediği suçlara, diğer aktörlerin suç ortaklıklarına, Filistinlilerin direnişine ve küresel dayanışmaya ilişkin kapsamlı kanıtların sunulduğu belirtilmiştir. Sonuç bildirgesi, Soykırım Sözleşmesi’nin hükümlerine, insan hakları sözleşmelerine, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Roma Statüsü’ne ve doğal adalet ilkelerine dayandırılmıştır. Karar metninde şu ifade yer almıştır: “Bu bildirge, her insan hayatının eşit değerde olduğuna ve hiçbir devletin veya ideolojinin bir halkı tümüyle yok etme hakkına sahip olmadığına dair sarsılmaz inanca dayanmaktadır.”
Bildirge ayrıca, 2025 Mayıs ayında kabul edilen “Saraybosna Deklarasyonu”nun yeniden teyit edildiğini ve bu bildirinin hukuki temellerinin genişletilerek İstanbul oturumunda pekiştirildiğini açıklamıştır.

İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan Gazze Mahkemesi'nin nihai oturumunda karar açıklanıyor, 26 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
Soykırımın Kapsamı ve Kınanan Eylemler
Gazze Mahkemesi’nin nihai bildirgesinde, İsrail’in Gazze Şeridi’nde işlediği suçların soykırım tanımı kapsamına girdiği açık biçimde belirtilmiştir. Bildiride, İsrail’in sivilleri hedef alan uygulamaları başlıklar halinde sıralanmıştır:
- Açlık ve kıtlık: “Yiyecek ve suyun kasıtlı olarak reddedilmesi ve tüm gıda sisteminin sistematik olarak yok edilmesi yoluyla açlık ve kıtlık.”
- Ev katliamı: “Ev katliamı, konutların ve altyapılarının (elektrik, su ve sanitasyon) kasıtlı olarak toplu olarak yok edilmesinden çok daha fazlasıdır. Bir ev, sevgi, yaşam, anıların, umutların ve özlemlerin deposudur. Yıkımı yerinden edilmeye, travmaya, toplulukların parçalanmasına ve derin kültürel kayıplara neden olur.”
- Çevre katliamı: “Çevre katliamı, toprak verimliliğinin, hava kalitesinin, gıda ve su kaynaklarının tahribatına dayalı, bombardıman sona erdikten sonra hayatta kalma kapasitesini yok eden, yıkıcı çevresel hasara yol açan özel bir savaş türünü tanımlar.”
- Sağlık sistemine saldırılar: “Sağlık altyapısının, ekipmanlarının ve personelinin kasıtlı olarak yok edilmesi ve hedef alınması onlarca yıldır sistematik bir şekilde devam ediyor.”
Ayrıca bildirgede, “soykırımın bütünsel doğasının, insanları insanlıktan çıkaran ve sadist karakteriyle öne çıkan bir suç biçimi” olduğu belirtilmiştir.

İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan Gazze Mahkemesi'nin nihai oturumunda karar açıklanıyor, 26 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
Richard Falk’ın Kapanış Konuşması
Mahkemenin kapanış konuşmasını eski BM Filistin Raportörü ve Gazze Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Richard Falk yapmıştır.
Falk konuşmasına şu ifadeyle başlamıştır: “Mahkemenin girişimlerini, hayatını kaybedenlerin anısına ve hayatta kalanların mücadelesine, refahına ve zaferine adıyoruz.”

Eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk, 'Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum' programında konuşma yapıyor, 26 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
Falk, mahkeme üyelerinin “tarihin karanlık döneminde adalet ışığını aramaya devam ettiklerini” belirtmiştir. Konuşmasında, “Gazze Mahkemesi'nin, bir asırlık sömürgecilik ve baskıdan kaynaklanan Filistin'deki soykırımın, dünya tarihinde bir dönüm noktası olduğunu kabul ettiğini” vurgulamıştır.
Falk, soykırımın sürmekte olduğuna dikkat çekerek şu uyarıyı yapmıştır: “Bugün dünyayı uyarıyoruz, Filistin'deki soykırım sona ermedi. İsrail rejimi, Batı tarafından sağlanan mermi ve bombalarla Gazze'de Filistinlileri öldürmeye devam ediyor. Hayatta kalanlara gıda ve ilaç ulaştırılmasını engellemeyi sürdürüyor.”
Ayrıca, “Filistinliler, Gazze'nin yeniden inşasını yönetmeli, İsrail ve işbirlikçileri ise tüm tazminatlardan sorumlu tutulmalıdır” ifadelerini kullanmıştır.
Falk, Gazze Mahkemesi’nin Russell Mahkemesi geleneğiyle bağlantısına da değinmiştir: “Gazze Mahkemesi, ABD'nin Vietnam'a saldırısının doruk noktasında kurulan ‘Russell Mahkemesi’ ışığında bir halk mahkemesi olarak Kasım 2024'te Londra'da kuruldu.”
Konuşmasının sonunda, soykırımın etkilerini “insanlığın vicdanında silinmez izler bırakan bir trajedi” olarak tanımlamıştır: “Son iki yıldır süren soykırım, insanlığın vicdanını sarsmıştır. Bu soykırımın acımasızlığı, dünya genelindeki vicdanlı insanların zihninde sonsuza dek kazınmıştır ve kurbanlarının çığlıkları kulaklarımızda sonsuza dek yankılanacaktır. Hiçbirini unutmayacağız.”
İstanbul Üniversitesi ve ICYF Temsilcilerinin Konuşmaları
Kapanış programında İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Bülent Zülfikar konuşma yapmıştır. Zülfikar, zulmü “bir yanlışı bilinçli yapmak” olarak tanımlamıştır. “Haksız yere insanları öldürmek, vatanlarından çıkarmak dün de vardı, bugün de var. Yarın da olmaması için tepki göstermemiz lazım. Bilim dünyasının sessiz kalmaması lazım.”
Zülfikar ayrıca, “İsrail’in Gazze’ye saldırılarının başladığı 7 Ekim 2023’ten birkaç gün sonra bunu protesto eden senato kararını yayınladıklarını” belirtmiş, öğretim üyeleri ve öğrencilere “gösterdikleri duyarlılık” için teşekkür etmiştir.
İslam İşbirliği Gençlik Forumu (ICYF) Başkanı Taha Ayhan da kapanışta konuşmuştur. Ayhan, “Gazze Mahkemesi’nin acı gerçekleri tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdiğini” söylemiş, “2024 yılının ortalarında Prof. Richard Falk tarafından önerildiği ilk andan itibaren Gazze Mahkemesini destekleme kararı aldıklarını” ifade etmiştir. “Gazze Mahkemesi, kurulduğu günden bu yana acıların boyutunu ortaya koyan, küresel kurumların başarısızlığını vurgulayan ve sessizliğin adaletsizliği nasıl derinleştirdiğini hatırlatan ahlaki ve hukuki bir platform olarak hizmet vermiştir.”
Ayhan konuşmasını şu ifadeyle tamamlamıştır: “Bizler, Gazze Mahkemesinin nihai kararının yayımlanmasının ardından bu davayı uluslararası arenada savunmaya, liderlerle, parlamentolarla, BM ve diğer kurumlarla görüşmeye devam edeceğiz. Amacımız, bu girişimin ahlaki ağırlığının dünyanın her köşesine ulaşmasını sağlamaktır.”
Yan Etkinlikler ve Sergiler
“Kanıt” Belgeseli Gösterimi
Mahkeme kapsamında düzenlenen en önemli yan etkinliklerden biri Anadolu Ajansı tarafından hazırlanan “Kanıt” belgeselinin özel gösterimi olmuştur. Gösterim, 25 Ekim 2025 tarihinde İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda gerçekleştirilmiştir.

'Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum'unda AA'nın 'Kanıt' belgeseli izletiliyor, 26 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
Belgesel, Gazze’de yaşanan sivil kayıplara, yıkımlara, sağlık sisteminin çöküşüne ve iletişim altyapısının hedef alınmasına ilişkin görsel kanıtları içermektedir. Etkinlik sırasında Anadolu Ajansı (AA) ekipleri tarafından çekilen görüntüler ve saha kayıtları mahkeme heyeti ve izleyicilerle paylaşılmıştır.
Gösterim öncesinde Anadolu Ajansı temsilcileri, “belgeselin, uluslararası hukuk standartlarına uygun şekilde hazırlanmış bir görsel kayıt ve delil belgeleme çalışması olduğunu” belirtmişlerdir. Program, Gazze Mahkemesi’nin delil arşivine dahil edilmiştir.
AA’nın “Kanıt” belgeseli, Gazze Şeridi’nde 2023 Ekim’inden itibaren çekilen görüntülere dayanmakta olup, bombardıman sonrası enkaz alanlarını, sivil yaşam alanlarının yıkımını, sağlık tesislerinin tahribini ve gazetecilerin çalışmalarını belgelemektedir.
“Kanıt” Sergisi
Belgesel gösterimiyle eş zamanlı olarak Anadolu Ajansı tarafından hazırlanan “Kanıt” Sergisi de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şeref Holü’nde açılmıştır.

'Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum'unda açılan 'Kanıt' sergisi, 24 Ekim 2025 - (Anadolu Ajansı)
Sergide, Gazze Şeridi’nde çekilen 60’tan fazla fotoğraf yer almıştır. Bu fotoğraflar arasında sağlık tesisleri ve eğitim binalarının yıkımı, çocukların yaşadığı travmalar, toplu mezar alanları, yıkılan evlerin görüntüleri ve gazetecilerin sahadaki faaliyetlerine ilişkin kareler bulunmuştur.
Sergi, Anadolu Ajansı Görsel Haberler Yayın Yönetmeni tarafından tanıtılmış ve “Gazze’deki ihlalleri doğrudan sahadan belgeleyen bir görsel tanıklık arşivi” olarak sunulmuştur. Katılımcılar arasında Gazze Mahkemesi üyeleri, jüri üyeleri, akademisyenler ve öğrenciler yer almıştır. Etkinlik, dört gün boyunca açık kalmış ve mahkemenin kapanış gününe kadar ziyaretçilere ücretsiz olarak sunulmuştur. Sergi alanında yer alan görseller, Gazze Mahkemesi arşivine kalıcı belge niteliğinde eklenmiştir.
“Wall of Hope” ve Filistin Kitaplığı Etkinlikleri
Mahkemenin yan etkinlikleri arasında “Wall of Hope” (Umut Duvarı) adlı interaktif sergi de yer almıştır. Ziyaretçiler, Filistin halkına destek mesajlarını yazılı olarak bırakmış, bu notlar İstanbul Üniversitesi fuaye alanında oluşturulan özel panoya yerleştirilmiştir.
Ayrıca “Filistin Kitaplığı” adıyla oluşturulan sergi alanında, Gazze, Filistin tarihi, sömürgecilik, insan hakları hukuku ve soykırım araştırmaları üzerine yazılmış 120’den fazla kitap sergilenmiştir. Bu kitapların önemli bir bölümü, mahkeme sürecine katkıda bulunan akademisyenler tarafından bağışlanmıştır.
Akademik Konferanslar
Yan etkinlikler kapsamında iki akademik konferans düzenlenmiştir. Her iki konferans da İstanbul Üniversitesi Cemil Bilsel Salonu’nda halka açık olarak gerçekleştirilmiştir.
- Prof. Dr. Ayhan Çitil tarafından verilen “Gazze Sonrası Düşünenlerin Sorumluluğu” başlıklı konferans, savaş sonrası etik düşünce, felsefi vicdan kavramı ve bilimin toplumsal sorumluluğu konularında değerlendirmeler içermiştir.
- Prof. Dr. Richard Falk tarafından gerçekleştirilen “Uluslararası Hukuk ve Vicdan” başlıklı konuşmada ise halk mahkemelerinin ahlaki meşruiyeti ve uluslararası adalet arayışındaki rolü ele alınmıştır.