Yapay zekâ artık hayatımızın neredeyse her alanında karşımıza çıkan bir teknoloji haline geldi. Onun en çok ilgi çeken ve en stratejik etkiler yarattığı alanlardan biri hiç şüphesiz savunma sanayidir. Bundan on beş yıl önce yapay zekâ dendiğinde aklımıza çoğunlukla bilim kurgu filmlerindeki akıllı robotlar gelirdi. Oysa bugün, dünyanın önde gelen orduları bu teknolojiyi gerçek savaş alanlarında aktif olarak kullanıyor. Savunma sanayiinde üstünlük artık yalnızca tank, uçak veya asker sayısıyla ölçülmüyor; bilgiye erişim hızı, veriyi işleme kapasitesi ve doğru zamanda doğru kararı verebilme yeteneği, askeri gücün en önemli göstergeleri haline geldi. İşte yapay zekâ, bu noktada savaşın doğasını temelden değiştiren bir güç olarak öne çıkıyor.
Modern savaş alanı, karmaşık bir veri selinin içinde işliyor. Uydu görüntüleri, radar verileri, istihbarat raporları, insansız hava araçlarından gelen kamera kayıtları, siber ağ taramaları… Tüm bu verilerin tek tek insan analistleri tarafından incelenmesi imkânsız. Bir komutanın doğru kararı verebilmesi için saniyeler içinde doğru bilgiye ulaşması gerekiyor ve burada devreye yapay zekâ giriyor. Gelişmiş algoritmalar, milyonlarca veri noktasını anında işleyip anlamlı sonuçlara dönüştürüyor. Örneğin, bir uydu fotoğrafındaki araç hareketlerini tespit edebiliyor, bu araçların tiplerini tanıyabiliyor ve hangi yöne ilerlediklerini tahmin edebiliyor. Böylece komutan, düşman birliklerinin üç saat içinde hangi bölgeye ulaşabileceğini daha çatışma başlamadan öğrenebiliyor.
Sadece istihbarat analizi değil, otonom sistemler de yapay zekânın en çarpıcı kullanım alanlarından biri. Son yıllarda insansız hava araçlarının (İHA) savaş alanındaki rolü büyük ölçüde arttı. Artık bu araçlar sadece önceden belirlenen rotalarda uçmuyor, yapay zekâ desteğiyle gerçek zamanlı olarak rota değiştirebiliyor, hava koşullarına uyum sağlayabiliyor ve radar tespitinden kaçmak için en uygun güzergâhı seçebiliyor. Daha da önemlisi, dost-düşman ayrımını otomatik olarak yapabiliyor. Sürü teknolojisi sayesinde ise onlarca insansız araç tek bir beyin gibi hareket edebiliyor. Bu, düşman hava savunmasını alt etmede devrim niteliğinde bir avantaj sağlıyor. Gelecekte bu sürüler sadece havada değil, karada ve denizde de görülecek. İnsansız kara araçları, keşif robotları, denizaltı dronları… Hepsi yapay zekâ koordinasyonuyla birlikte çalışacak.
Savunmanın bir diğer önemli cephesi de siber dünya. Artık savaşlar yalnızca cephede değil, bilgisayar ekranlarında da yaşanıyor. Bir ülkenin enerji altyapısını çökertmek, iletişim ağlarını felce uğratmak veya hava savunma sistemlerini devre dışı bırakmak, bazen tank göndermekten çok daha etkili olabiliyor. Yapay zekâ destekli siber güvenlik sistemleri, ağ trafiğini gerçek zamanlı izleyerek olağan dışı bir hareketi anında tespit edebiliyor. Dahası, geçmiş saldırıların verilerini analiz ederek yeni tehditleri önceden tahmin edebiliyor. Bu sayede, saldırı gerçekleşmeden savunma tedbirleri alınabiliyor. Siber saldırıların karmaşık yapısı düşünüldüğünde, yapay zekâ burada adeta dijital bir kalkan görevi görüyor.
Lojistik ve bakım alanında ise yapay zekâ sessiz ama büyük bir devrim yaratıyor.
Kestirimci bakım sistemleri sayesinde, bir tankın, helikopterin veya savaş gemisinin ne zaman arızalanabileceği önceden tahmin ediliyor. Sensörlerden toplanan verilerle, parçaların aşınma durumu izleniyor ve bakım zamanı geldiğinde otomatik uyarılar veriliyor. Bu sayede hem maliyetler azalıyor hem de operasyonel süreklilik sağlanıyor. Lojistikte ise yapay zekâ, en kısa ve güvenli ikmal rotalarını hesaplayarak savaşın en kritik unsurlarından biri olan tedarik zincirini optimize ediyor.
Eğitim alanında da yapay zekâ kullanımı hızla artıyor. Askerler, yapay zekâ destekli simülatörlerde gerçekçi senaryolarla eğitim alıyor. Bu simülatörler, askerin önceki performansını analiz ederek kişiye özel eğitim programları hazırlayabiliyor. Böylece hem eğitim süresi kısalıyor hem de verimlilik artıyor. Özellikle karmaşık operasyonlarda, örneğin şehir içi muharebe veya denizaltı operasyonlarında, bu tür kişiselleştirilmiş eğitimler büyük önem taşıyor.
Tüm bu gelişmeler beraberinde ciddi etik tartışmaları da getiriyor. En büyük tartışma konularından biri, ölümcül otonom silah sistemleri. Yani insan müdahalesi olmadan ateş açabilen ve hatta hedefini seçebilen sistemler. Bir yapay zekânın verdiği ölümcül kararın sorumluluğu kime ait olacak? Programcıya mı, komutana mı, devlete mi? Uluslararası hukuk bu konuda henüz net değil. Birleşmiş Milletler’de bu konunun yasalarla düzenlenmesi gerektiğine dair görüşmeler yapılıyor. Bazı ülkeler tamamen yasaklanmasını savunurken, bazıları teknolojiyi geliştirmeye devam ediyor.
Geleceğe baktığımızda, yapay zekânın savunma sanayiindeki rolünün daha da artacağını öngörmek zor değil. Önümüzdeki 10-20 yıl içinde savaş alanlarının sensörlerle donatıldığı, insansız araçların kara, hava ve denizde sürü halinde çalıştığı, siber savaşların fiziksel çatışmalardan daha yaygın hale geldiği bir dünyaya doğru gidiyoruz. “Dijital ikiz” teknolojisiyle savaş alanının birebir sanal kopyası oluşturulacak ve tüm operasyonlar bu dijital ortamda önceden simüle edilecek. Bu sayede, gerçek savaş başlamadan kazanma olasılığı hesaplanabilecek.
Ancak tüm bu teknolojik ilerlemelerin etik, hukuki ve stratejik boyutları dikkatle ele alınmalı. Yapay zekâ, doğru kullanıldığında caydırıcı güç olabilir; yanlış ellerde ise yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla, ülkelerin yalnızca teknoloji geliştirmeye değil, aynı zamanda bu teknolojiyi sorumlu ve şeffaf şekilde yönetmeye odaklanmaları gerekiyor. Savunma sanayiinde yapay zekânın geleceği, sadece mühendislerin değil, aynı zamanda diplomatların, hukukçuların ve etik uzmanlarının da şekillendireceği bir alan olacak.

