Arnold Böcklin'in Ölüler Adası (Isle of the Dead) adlı tablosu, 19. yüzyılın sonlarında üretilmiş, ölüm ve melankoli temalarının işlendiği bir eserdir. Arnold Böcklin (1827-1901), bu tabloyu ilk olarak 1880 yılında sipariş üzerine yapmıştır. Sanatçı, romantizm ve sembolizm akımlarının etkisi altında kalarak, doğaüstü atmosferi ve mistik öğeleri bir araya getirmiştir.【1】 Eser, kayalık bir adaya doğru ilerleyen küçük bir kayığın içindeki beyaz kefen giymiş bir figürü ve uzun selvi ağaçlarıyla çevrili, mezar odalarını andıran yapıların bulunduğu adayı tasvir eder
Böcklin, Ölüler Adası tablosunun beş farklı versiyonunu yaptı. İlk versiyon 1880 yılında tamamlanmış ve Almanya'nın Frankfurt kentinde yaşayan dul bir kadın olan Marie Berna tarafından sipariş edildi. Marie Berna esere The Isle of Tombs ismini verdi.【2】 İkinci ve üçüncü versiyonlar sırasıyla 1880 ve 1883 yıllarında üretildi. Üçüncü versiyonu Berlinli sanat taciri Fritz Gurlitt satın aldı ve eserin adını The Isle of the Dead olarak değiştirdi. Tablonun üçüncü versiyonu, Adolf Hitler tarafından 1939’da satın alındı ve kişisel koleksiyonuna eklendi. Günümüzde Berlin'deki Alte Nationalgalerie’de sergilenmektedir. Dördüncü versiyon 1884’te tamamlanmış, ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında Berlin’de kaybolmuştur.【3】 Beşinci ve son versiyon 1886’da özel bir koleksiyon için yapıldı ve günümüzde Leipzig'deki Museum der bildenden Künste’de bulunmaktadır.
Böcklin, tabloyu yaparken belirli mekânlardan da esinlenmiştir. Özellikle Dubrovnik’in güneyindeki mezarlık adası St. Jurai, Korfu açıklarındaki Pontikonissi Adası ve Gaeta Körfezi’ndeki Ponza Adası, eserdeki ada kompozisyonuna ilham kaynağı olarak görülmüştür. Ancak, Böcklin’in hayalindeki adanın birebir gerçek bir karşılığı bulunamamıştır. Bu durum, sanatçının tamamen zihinsel bir kurgu üzerinden çalıştığını ve manzarayı sembolik bir anlatım biçimi olarak kullandığını göstermektedir.

Arnold Böcklin’in Ölüler Adası (Kaynak: Staatliche Museen zu Berlin, Nationalgalerie / Andres Kilger)
Kompozisyon ve İkonografi
Tablo simetrik ve dengeli bir kompozisyona sahiptir. Görsel yapıda, merkezi öğe olarak kayalık ada belirgin biçimde yer almakta ve yükselen servi ağaçları ile dramatik bir atmosfer yaratmaktadır. Eserdeki en dikkat çekici öge, deniz yüzeyinde ilerleyen küçük kayık ve içinde yer alan figürlerdir. Kayık, deniz üzerinde hareket ederken, beyaz kefenli figür adaya yaklaşmaktadır. Figürün önünde büyük bir lahit yer almakta, kayıkçı ise kürekleriyle sessizce ilerlemektedir.
Böcklin’in renk paleti, eserin kasvetli atmosferini güçlendirecek şekilde düzenlenmiştir. Gri ve mavi tonlarının hâkim olduğu gökyüzü, sert kaya yüzeyleriyle kontrast oluşturmaktadır. Kayalık adanın çevresindeki su, durgun ve karanlık bir yapıdadır. Gökyüzünde yer alan parçalı bulutlar, sahnenin durağanlığına karşı bir hareketlilik hissi katmaktadır.
Tablonun genel yapısı, durağanlık ve hareket arasındaki kontrastı vurgular. Kayığın ilerleyişi, figürlerin yönü ve suyun yüzeyi esere dinamik bir yapı kazandırırken, kayalık ada ve servi ağaçlarının sert dikey çizgileri, bu hareketi dengeleyerek tabloya stabil bir düzen getirir. Adanın yalnızca bir merdivenli girişe sahip olması, yoğun gölgeler, tekinsiz su yüzeyi ve devasa kayalar, izleyicide yalnızlık ve ölüm duygularını uyandırır ölüm temasına vurgu yapmaktadır. Bu yapı, adanın bir tür mezarlık alanı veya ruhani bir geçiş mekânı olduğu hissini uyandırmaktadır.
Tablonun ikonografisi, ölüm, ruhun yolculuğu ve mistisizm gibi temalar üzerine kuruludur. Eserdeki selvi ağaçları, Antik Roma ve Yunan mitolojilerinde yasın ve ölümsüzlüğün sembolü olarak kabul edilmektedir. Bunun nedeni, selvinin yaprak dökmeyen ve yıl boyunca yeşil kalan bir ağaç olmasıdır. Selvi ağaçları, ölümün kalıcılığını ve ruhun ölümsüzlüğünü simgelemek için kullanılmıştır.
Kayık sahnesi, mitolojide Styx Nehri’nden geçen ruhları taşıyan Charon figürüne doğrudan bir gönderme niteliğindedir. Kayığın içindeki beyaz kefenli figür, ölümü ve ruhani geçişi temsil ederken, siyah giyimli kayıkçı ise ölümün rehberi olarak görülmektedir.
İlginç bir detay olarak, adadaki mezar oyuklarından birinin girişinde Böcklin’in ad ve soyadının baş harfleri olan “AB” harfleri kazınmıştır. Bu detay, sanatçının kendi ölümüne dair düşüncelerini yansıtan bir imge olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, Böcklin’in küçük kızının erken yaşta ölmesi, onun ölüm temasına olan ilgisini artırmış ve bu eserdeki hüzünlü atmosferin temelini oluşturmuştur. 【4】
Teknikler
Arnold Böcklin, Ölüler Adası tablosunu ahşap panel üzerine yağlıboya tekniğiyle resmetmiştir. Ahşap panel kullanımı, yüzeyin pürüzsüz kalmasını sağlarken, detayların daha net işlenmesine imkân tanımıştır. Fırça tekniği açısından Böcklin, tablonun farklı alanlarında değişken uygulamalar yapmıştır. Gökyüzü ve deniz gibi yüzeylerde yumuşak geçişler kullanırken, kayalık ada gibi sert yüzeylerde belirgin ve dokulu fırça darbeleriyle kontrast oluşturmuştur. Derinlik etkisini artırmak amacıyla ince şeffaf katmanlar hâlinde yağlıboya kullanmıştır. Bu teknik gökyüzü ve su yüzeyinde belirgin şekilde görülmektedir.【5】
Işık ve gölge kullanımında Böcklin, dramatik bir kontrast oluşturmuştur. Kayalık adanın üzerindeki servi ağaçları ve oyulmuş mezar girişleri, ışık-gölge oyunlarıyla vurgulanmış ve mekânın derinliği artırılmıştır. Gökyüzü ve deniz yüzeyindeki parçalı bulutlar, ışığın belirli bölgelere odaklanmasını sağlayarak eserin atmosferini güçlendirmiştir.
Renk paletini soğuk ve nötr tonlar üzerine kurmuştur. Mavi ve gri tonlarındaki gökyüzü, huzursuzluk hissi uyandırırken, koyu yeşil servi ağaçları ve kahverengi-kırmızı tonlardaki kayalık ada ile dramatik bir etki yaratılmıştır. Özellikle beyaz kefenli figür, eserin en açık rengi olarak belirgin hâle getirilmiştir.
Etkiler
Arnold Böcklin’in Ölüler Adası adlı eseri birçok sanatçıya ilham olmuştur. Salvador Dalí, Böcklin’in eserinden esinlenerek 1932 yılında “The Real Picture of the Isle of the Dead by Arnold Böcklin at the Hour of the Angelus” adlı resmini yapmıştır. Dalí, bu eserinde Böcklin’in gotik ve melankolik havasını korurken, Sürrealizm’in bilinçaltı unsurlarını eklemiştir. Rus besteci Sergei Rachmaninoff ise, Ölüler Adası tablosundan ilham alarak 1908 yılında aynı adı taşıyan senfonik şiirini bestelemiştir. Eser, gizemli ve derin tınılarıyla, tablodaki kasvetli ruh halini müzikal bir anlatıya dönüştürmüştür. Rachmaninoff, bu eserinde 5/8’lik ölçüyü kullanarak, kayığın su üzerinde ritmik hareketini müzikal olarak hissettirmiştir.

