Sarı gözlü penguen (Megadyptes antipodes), adını belirgin sarı göz irisinden ve gözlerinin üzerinden arkaya doğru uzanan parlak sarı bandından alır; Yeni Zelanda'nın anakarasındaki en nadir penguen türü olup, yayılımı Güney Adası'nın güney ve güneydoğu kıyıları, Stewart Adası ve Subantarktik Adalar ile sınırlıdır ve yoğun bitki örtüsüyle kaplı yamaçlar ve vadilerdeki sessiz koylara sıkı sıkıya bağlıdır. 2000'li yılların başında yaklaşık 7.000 birey olduğu tahmin edilen toplam nüfus, ticari balıkçılık yan etkileri, istilacı yırtıcı memelilerin baskısı, denizel besin kaynaklarındaki değişimler ve hastalıklar gibi tehditler nedeniyle son yıllarda üreyen popülasyonun 1.600 ila 1.800 çifte kadar düşmesiyle hızla azalmıştır. Bu ciddi ve sürekli düşüş eğilimi sonucunda tür, IUCN Kırmızı Listesi'nde “Tehlikede” (EN) kategorisinde sınıflandırılmış olup, balıkçılık kısıtlamaları, yırtıcı kontrolü ve üreme alanlarının korunmasına yönelik önlemler, bu kritik öneme sahip türün varlığını sürdürebilmesi için hayati önem taşımaktadır.
Morfolojik Özellikler ve Sistematik Konumu
Fiziksel Tanım
Sarı gözlü penguen (Megadyptes antipodes), ortalama 62–79 cm boyunda ve üreme öncesi dönemde yaklaşık 5-8 kg ağırlığa ulaşabilen orta boyutlu bir penguendir. Tüyleri sırt ve başın arkasında koyu, mavimsi gri-mavi tonlarında, karın bölgesi ise parlak beyazdır; ancak türün en ayırt edici özelliği, gözünün çevresinden başlayıp başın arkasında birleşerek belirginleşen parlak sarı bir göz bandı ve soluk sarı göz irisidir. Gagası uzun, ince ve kırmızımsı kahverengi tonlarında, ayakları ise pembe renkte olup kanatları (flipperlar) suda güçlü itki sağlamak için sağlam ve kısa tüylerle kaplıdır. Sarı gözlü penguenlerde cinsel dimorfizm minimaldir; erkek ve dişi bireyler tüy ve renk bakımından neredeyse aynı görünürler, ancak erkekler genellikle dişilerden biraz daha uzundur ve daha ağır bir vücut kütlesine sahiptir.
Taksonomi ve Evrim
Sarı gözlü penguen (Megadyptes antipodes), kendisine özgü Megadyptes cinsi içinde yer alan tek tür olarak, diğer tüm modern penguen türlerinden erken bir ayrılma göstermiştir. Moleküler filogenetik çalışmalar, Megadyptes cinsinin, tepeli penguenleri (Eudyptes cinsi) ve küçük penguenleri (Eudyptula cinsi) içeren grupların dışındaki daha bazal bir soydan geldiğini ve muhtemelen yaklaşık 15 milyon yıl önce Oligosen-Miyosen sınırına yakın bir zamanda ayrıldığını göstermektedir. Bu erken ayrışma, sarı gözlü penguenin evrimsel olarak diğer penguenlere göre daha benzersiz olduğu ve kendi başına farklı bir adaptasyon çizgisi geliştirdiği anlamına gelir.
Fosil kayıtları, Megadyptes cinsine ait bilinen en eski fosil kalıntılarının Pleistosen dönemine (yaklaşık 2.5 milyon yıl öncesine) tarihlendiğini ve bu soyun Yeni Zelanda kıyılarında nispeten uzun bir geçmişe sahip olduğunu düşündürmektedir.
Modern nüfus genetik yapısı üzerine yapılan çalışmalar ise, sarı gözlü penguen popülasyonlarının yüksek derecede genetik bölünme (yapılanma) gösterdiğini ortaya koymuştur. Anakara (Güney Adası) ve Subantarktik Adalar (Auckland ve Campbell Adaları) popülasyonları, çok sınırlı gen akışı ile belirgin şekilde ayrılmış genetik birimler oluşturmaktadır. Bu durum, türün tarihsel olarak farklı coğrafi bölgelerde izole koloniler halinde var olduğunu ve bu durumun, popülasyonların korunmasında yerel adaptasyonların önemini artırdığını göstermektedir. Örneğin, Auckland Adaları'ndaki popülasyonlar, anakaradaki popülasyonlardan genetik olarak farklıdır ve farklı tehditlere karşı adaptasyonlar sergileyebilir.

Sarı Gözlü Penguen (Pixabay)
Ekoloji, Davranış ve Yaşam Döngüsü
Habitat ve Dağılım
Sarı gözlü penguenler (Megadyptes antipodes), yuvalama için genellikle korunaklı, bitki örtüsü yoğunluğunun yüksek olduğu (ormanlık alanlar, gür çalılıklar veya çimenlik yamaçlar) ve denizden gelen rüzgâra kapalı olan koyları ve kıyı bölgelerini tercih ederler; bu, onları Yeni Zelanda'daki en karasal penguen türlerinden biri yapar. Koloniler, Güney Adası’nın güneydoğu kıyıları ile Stewart, Auckland ve Campbell Adaları gibi bölgelerde kurulur, ayrıca yuvalar dağınık ve birbirinden izole bir şekilde bulunur.
Üreme dönemi boyunca, ebeveynler yavrularını beslemek için her gün denize açılır. Beslenme rotaları, mevsimsel koşullara ve popülasyonun coğrafi konumuna bağlı olarak farklılık gösterir. Örneğin, anakaradaki penguenler besin arayışında genellikle kıyıdan 17 ila 25 km mesafeye kadar açılırken, yavruları büyüdükçe bu mesafe artabilir. Dalış derinlikleri çoğunlukla 20 ila 120 metre arasında değişir, ancak başarılı avlanma dalışları genellikle 50 ila 80 metre derinlikte yoğunlaşır ve dalış süresi ortalama 3-4 dakikadır.
Beslenme Ekolojisi
Sarı gözlü penguenlerin (Megadyptes antipodes) diyeti balıklardan oluşmaktadır. Başlıca avlanan balık türleri arasında kıyısal alanlarda bulunan mezgit türleri (Hemerocoetes), kaya balığı (Notothenia) ve bazen küçük morinalar yer alır. Diyetteki geri kalan kısmı ise genellikle mürekkep balıkları (özellikle ok-kalamarları) oluşturur; krill ve kabuklular ise diyetin çok küçük bir bileşenini teşkil eder.
Sarı gözlü penguenlerin av tercihi bölgesel ve mevsimsel olarak az değişim göstermektedir; balıklar, beslenme döngüsünün neredeyse tüm aşamalarında (kuluçka, yavru koruma ve tüy dökme sonrası) baskın av olmaya devam eder. Ancak, mevsimsel değişiklikler balık türlerinin oranlarını etkiler.
Sarı gözlü penguenler genellikle gündüz avlanır ve avlarını yakalamak için orta-derinlikteki sularda tek başına avlanmaktadır. "Kooperatif ağ örüntüsüyle sürüler halinde senkronize dalışlar" veya "tüp formasyonunda balık okullarına baskınlar" gibi karmaşık sosyal avlanma stratejileri bu tür için literatürde henüz tanımlanmamıştır. Mevcut çalışmalar daha çok bireysel beslenme döngülerine, av bileşenlerinin kesin dağılımına ve dalış derinlikleri ile sürelerinin zaman içindeki değişimlerine odaklanmıştır.

Sarı Gözlü Penguen (Unsplash)
Üreme Biyolojisi
Sarı gözlü penguenler tek eşli bir türdür; çiftler genellikle bir önceki yıl yuva yaptıkları alana geri dönerler, ancak bir eşin kaybolması durumunda yeni bir eş bulabilirler. Üreme mevsimi genellikle Ağustos veya Eylül aylarında başlar, erkekler dişilerden biraz daha önce yuvalama alanlarına ulaşır. Dişiler Eylül ortası ile Ekim ortası arasında, genellikle 3-5 gün arayla iki büyük yumurta bırakır. İkinci yumurta genellikle ilk yumurtadan daha küçüktür ve hayatta kalma şansı daha düşüktür.
Yumurtalar yaklaşık 62 ila 70 gün süren uzun bir kuluçka dönemi geçirir ve bu süre boyunca ebeveynler dönüşümlü olarak kuluçkaya yatar. Kuluçkadan çıktıktan sonra, ilk yaklaşık 6 hafta boyunca, ebeveynler "koruma dönemi" denen bu süreçte yavruyu yırtıcılardan ve soğuktan korur; bu dönemde bir ebeveyn yuvada kalırken diğeri denizde beslenir. Koruma dönemi sona erdikten sonra (Ekim sonu - Aralık başı), her iki ebeveyn de aynı anda besin arama turlarına çıkar ve yavrular yuvada tek başına bırakılır. Sarı gözlü penguen yavruları, diğer penguen türlerinin aksine, kreş grupları oluşturmazlar ve genellikle izole yuvalarında ebeveynlerini beklerler.
Yavrular yaklaşık 100 ila 107 gün yaşlandığında (genellikle Şubat-Mart aylarında) tüy değiştirirler (fledging) ve ilk kez denize açılırlar. Üreme sezonunun sona ermesinin ardından yetişkinler, tüy dökme dönemine (moult) girer; bu süreç genellikle Şubat sonu ile Nisan arasında gerçekleşir ve yaklaşık 3 ila 4 hafta sürer. Bu tüy değiştirme süresi boyunca penguenler karaya bağlı kalır, suya girmez ve bu nedenle karada biriken yağ rezervlerine bağımlıdırlar.
Korunma Durumu
Sarı gözlü penguen (Megadyptes antipodes), IUCN Kırmızı Listesi'nde 2020 yılı itibarıyla Endangered (EN - Tehlikede) kategorisinde değerlendirilmektedir. Bu yüksek tehlike kategorisi, türün popülasyon büyüklüğünün son yıllarda, özellikle Yeni Zelanda anakarasında, üç nesil (yaklaşık 36 yıl) boyunca %50'den fazla düşüş göstermesi ve bu düşüşün devam etmesi beklenen eğilimi nedeniyle belirlenmiştir.
Mevcut nüfus tahminleri, anakarada ve Stewart Adası'nda üreyen çift sayısının 500'ün altına düştüğünü; toplam üreyen çift sayısının ise Subantarktik Adalar dahil edildiğinde 1.600 ila 1.800 çift arasında olduğunu göstermektedir. Bu, olgun birey sayısının yalnızca birkaç bin civarında olduğu anlamına gelir ve popülasyonun aşırı derecede parçalanmış ve tehlikelere karşı yüksek oranda hassas olduğunu işaret eder.
Değerlendirme sırasında vurgulanan tehditler arasında ticari balıkçılıktan kaynaklanan yan ölümler, besin kaynaklarındaki dalgalanmalar (özellikle deniz yüzeyi sıcaklıklarının artmasıyla ilgili) ve karasal yırtıcı memelilerin artan baskısı yer almaktadır. Bu tehditlerin birleşimi, türün gelecekteki popülasyon eğilimi açısından büyük bir belirsizlik yaratmakta ve hayatta kalması için koruma önlemlerini zorunlu kılmaktadır.


