Palu Kalesi, Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Elazığ ilinin Palu ilçesinde yer alan tarihî bir kaledir. Fırat Nehri’nin doğu kolu olan Murat Nehri’nin doğu kıyısında, yüksek ve sarp bir kaya üzerinde konumlanmıştır. Bu konumuyla doğal savunma avantajı sağlamış, tarih boyunca stratejik bir önem taşımıştır. Evliya Çelebi, kaleyi “Göğe baş uzatmış bir kale” olarak tanımlamış, Timur’un bu kaleyi zapt etmeyi denemeden geçtiğini yazmıştır.

Palu kalesi (Palu Belediyesi)
Tarihçe
Palu Kalesi'nin tarihi, bölgedeki arkeolojik ve yazılı kaynaklara göre oldukça eski dönemlere, M.Ö. 8. yüzyıla yani Urartu Krallığı dönemine kadar uzanır. Urartular tarafından inşa edildiği ya da temellerinin o döneme dayandığı düşünülmektedir. Daha sonra Persler, Roma ve Bizans İmparatorlukları, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi pek çok medeniyetin yönetimine girmiştir. Kaledeki buluntular, Artuklu, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait saray kalıntılarını ve askeri yapı izlerini de içermektedir. Bazı tarihî kaynaklara göre, Artuklu Hükümdarı Belek Gazi, Selçuklu Hatunu Ayşe Hatun ile bu kalede evlenmiş, düğünleri burada yapılmıştır.
Orta Çağ’da kale, bölgenin önemli askeri üslerinden biri olmuş ve Osmanlı döneminde özellikle 16. yüzyılda Palu Beyliği’nin merkezi olarak kullanılmıştır. Osmanlı arşivlerinde kaleden ve çevresinden sıkça bahsedilmektedir.
Mimari Özellikler
Murat Nehri’nin doğu kıyısında, yüksek ve sarp bir kaya kütlesi üzerine inşa edilen kale, doğal topoğrafyaya uyumlu yapısı sayesinde savunma açısından büyük avantaj sağlamış; özellikle kuzey ve batı cephelerindeki sarp kayalıklarla askerî işlevi pekiştirilmiştir. Kalenin çevresi dönemler içinde onarımdan geçmiş taş surlarla çevrilmiş, stratejik noktalara yerleştirilen kulelerle savunma sistemi desteklenmiştir. İç yapısında ise Urartu dönemine tarihlenen kaya mezarları, tüneller, tapınaklar, nişler, ambarlar ve kaya merdivenleri yer almakta olup, bu yapılar hem dini hem de günlük yaşama yönelik işlevler taşımaktadır. Ayrıca yer altına oyulmuş çok sayıda su sarnıcı, kuşatma gibi olağanüstü durumlara karşı yapının dirençli kalmasını sağlamıştır.
Kale içerisinde Osmanlı dönemine ait mescit kalıntıları bulunmakta; bu da yapının dini işlevini göstermektedir. Artuklu, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait saray ve askerî yapı kalıntıları ise kalenin yalnızca savunma değil, aynı zamanda idari ve yerleşim işlevi de gördüğünü ortaya koymaktadır. Urartu Kralı Menua’ya ait çivi yazılı kitabe ise yapının tarihî sürekliliğini belgeleyen en önemli epigrafik unsurlar arasındadır.
Kalenin mimarisi, Urartu taş işçiliğinin izlerini taşımanın yanı sıra sonraki dönemlerde eklenen İslami ve Osmanlı unsurlarıyla çok katmanlı bir tarihî gelişimi yansıtır.
Kültürel Önemi
Kale, Urartu döneminden başlayarak Pers, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemlerine kadar farklı medeniyetlerin izlerini taşımaktadır. Bu yönüyle kale, bölgedeki tarihsel sürekliliği izlemek açısından önemli bir arkeolojik veri kaynağıdır.
Kale, yalnızca fiziksel yapısıyla değil, aynı zamanda yerel anlatılar, rivayetler ve yazılı kaynaklarla da kültürel bellekte yer edinmiştir. Evliya Çelebi’nin betimlemeleri ve Belek Gazi ile Ayşe Hatun’a atfedilen tarihsel anlatılar, bu yapının yöresel kimlik oluşumundaki etkisini göstermektedir.
Koruma Durumu ve Turizm
Kalenin büyük bölümü günümüzde harabe halindedir. Yapıların çoğu yıkılmış olsa da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tescillenmiş ve korunması için projeler yürütülmektedir. 2025 yılı itibarıyla, Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi başkanlığında kazı çalışmaları başlatılacaktır. Kalede yapılacak bu kazılarla yeni buluntuların ortaya çıkması ve turizmin canlanması beklenmektedir.


