BM 80. Genel Kurulu Yüksek Düzeyli Genel Görüşmeler – 1. Gün (23 Eylül 2025)
Açılış Töreni ve Genel Çerçeve
Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu’nun yüksek düzeyli görüşmeleri 23 Eylül 2025 tarihinde başlamıştır. Oturum, Genel Kurul Başkanı Annalena Baerbock’un yönetiminde açılmıştır. Baerbock, bu yılın olağan bir yıl olmadığını vurgulamış, özellikle Gazze, Ukrayna, Haiti ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi kriz bölgelerinde yaşanan insani felaketlere dikkat çekmiştir. Konuşmasında, bu başarısızlıkların BM’nin geçerliliğini yitirdiği yönünde kullanılmasına izin verilmemesi gerektiğini belirtmiş, BM Şartı’nın ancak üye devletlerin onu uygulama iradesi kadar güçlü olduğunu ifade etmiştir. Baerbock, Genel Kurul’un bu oturumunun asıl amacının umutsuzluğa kapılmamak, birlikte daha iyi bir gelecek inşa etmek ve BM’nin değerlerini yaşatmak olduğunu açıklamıştır.

BM 80. Genel Kurulu, 23 Eylül 2025 - (Anadolu Ajansı)
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Açılış Konuşması
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, 23 Eylül 2025 tarihinde Genel Kurul’un yüksek düzeyli görüşmelerinin açılış konuşmasını yapmıştır. Konuşmasında BM’nin 80 yıl önce İkinci Dünya Savaşı sonrasında barışın korunması amacıyla kurulduğunu hatırlatmış, günümüzde ise insanlığın “insafsız acılar çağında” bulunduğunu ifade etmiştir. Guterres, BM’nin ilkelerinin kuşatma altında olduğunu, barış ve ilerlemenin dayandığı sütunların cezasızlık, eşitsizlik ve kayıtsızlık altında çökmekte olduğunu belirtmiştir.
Guterres, dünyada artan kutuplaşmaya dikkat çekmiş, çok kutupluluğun doğru işleyen çok taraflı kurumlar olmadan kaosa yol açabileceğini söylemiştir. Egemen ülkelerin topraklarının işgal edildiğini, açlığın bir silah olarak kullanıldığını ve gerçeklerin susturulduğunu dile getirmiştir. Genel Sekreter, “Nasıl bir dünya seçeceğiz? Kaba güçlerin hâkim olduğu bir dünya mı, yoksa hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir dünya mı?” sorusunu yöneltmiştir.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres - (Anadolu Ajansı)
Konuşmasında Gazze’de süren savaş üzerinde özellikle durmuştur. Guterres, “Gazze’deki dehşet üçüncü korkunç yılına yaklaşıyor” ifadesini kullanmış, bu durumun temel insani değerlere aykırı siyasi kararların sonucu olduğunu belirtmiştir. Ölüm ve yıkımın boyutunun, genel sekreterlik görevi boyunca gördüğü tüm çatışmaların ötesinde olduğunu söylemiştir. Hamas’ın 7 Ekim saldırılarını kınadığını yinelemiş, ancak Filistin halkının toplu şekilde cezalandırılmasının ve Gazze’nin sistematik olarak yok edilmesinin hiçbir gerekçeyle meşrulaştırılamayacağını ifade etmiştir. Bu bağlamda derhal kalıcı ateşkes, tüm rehinelerin serbest bırakılması, insani yardımın engelsiz erişimi ve iki devletli çözüm çağrısı yapmıştır.
Guterres konuşmasında Ukrayna, Sudan, Yemen, Lübnan ve Haiti’de süren krizlere de değinmiş, bu çatışmaların küresel istikrara tehdit oluşturduğunu belirtmiştir. Ayrıca Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in Gazze’de soykırım yapmaktan kaçınması yönündeki kararlarını hatırlatarak, uluslararası hukukun ihlal edilmemesi gerektiğini vurgulamıştır.
İnsan haklarının barışın süsü değil temeli olduğunu söyleyen Guterres, bunların evrensel, bölünemez ve birbirine bağımlı olduğunu ifade etmiştir. İnsan haklarının uygulanması için siyasi iradeye ihtiyaç bulunduğunu kaydetmiş, adaletin sesinin yükseltilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca küresel yardımların kesilmesinin milyonlarca insan için ölüm fermanı anlamına geldiğini dile getirmiştir. Özellikle ABD’nin ve diğer ülkelerin BM’ye yaptığı katkılardaki kesintilerin, insani yardım çalışmalarını doğrudan olumsuz etkilediğini vurgulamıştır.
Guterres, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine ve yapay zekâ teknolojisinin denetimsiz ilerleyişine de değinmiştir. İklim krizine karşı acil küresel eylem çağrısı yapmış, yapay zekânın insanlığa hizmet etmesi gerektiğini, hiçbir şirketin kanunun üzerinde olamayacağını söylemiştir. Teknolojiye dair ortak uluslararası güvenlik standartları ve düzenlemeler oluşturulması gerektiğini, şeffaflık, hesap verebilirlik ve güvenlik ilkeleri olmadan yeni teknolojilerin kullanılmaması gerektiğini ifade etmiştir.
Devlet ve Hükümet Başkanlarının Konuşmaları
Brezilya Cumhurbaşkanı Luiz Inácio Lula da Silva
Brezilya Cumhurbaşkanı Luiz Inácio Lula da Silva, gelenek gereği 23 Eylül 2025 tarihinde Genel Kurul’un yüksek düzeyli oturumlarında ilk konuşmayı yapan lider olmuştur. Lula, hitabında öncelikle iklim değişikliği sorununa değinmiştir. 2024 yılının kaydedilen en sıcak yıl olduğunu hatırlatmış, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele ederken aynı zamanda başka yapısal zorluklarla karşı karşıya kaldığını ifade etmiştir. Zengin ülkelerin refah düzeyine iki yüzyıllık sera gazı emisyonları pahasına ulaştığını vurgulamış, bu ülkelerden daha fazla sorumluluk almalarını talep etmiştir. Ayrıca Kasım ayında Brezilya’da düzenlenecek COP30 öncesinde adil kaynak paylaşımı ve teknolojiye erişim için uluslararası iş birliği çağrısı yapmıştır.
Lula, konuşmasında Gazze’de süregelen savaşa geniş yer ayırmıştır. Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihli saldırılarının hiçbir açıdan savunulamayacağını ifade etmiş, ancak buna karşılık Gazze’de yaşanan kitlesel yıkımın ve on binlerce sivilin ölümünün hiçbir gerekçeyle meşrulaştırılamayacağını söylemiştir. “Hiçbir şey, mutlak hiçbir şey Gazze’de süren soykırımı haklı çıkaramaz” sözleriyle bu durumu vurgulamış, uluslararası insancıl hukukun ve Batı’nın ahlaki ayrıcalık mitinin enkaz altında kaldığını belirtmiştir. Gazze’de açlığın savaş aracı olarak kullanıldığını, zorla yerinden edilmenin cezasız kaldığını dile getirmiştir. Ayrıca İsrail’in politikalarına karşı çıkan Yahudi toplumunu da anarak, Filistin halkının bağımsız bir devletle ancak hayatta kalabileceğini ifade etmiştir.
Brezilya lideri, ABD’nin Karayipler’de uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle gerçekleştirdiği askeri operasyonları da eleştirmiştir. Bu operasyonların uluslararası hukuk açısından meşru zemine oturmadığını, sivil kayıplara yol açtığını ve fiili infaz niteliği taşıdığını söylemiştir. Lula’ya göre uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelenin en etkili yolu uluslararası iş birliği, kara para aklama faaliyetlerinin engellenmesi ve silah ticaretinin sınırlandırılmasıdır.
Konuşmasında iç siyasete de değinen Lula, eski başkan Jair Bolsonaro’nun 2023 seçimlerinden sonra iktidarda kalma girişimleri nedeniyle mahkûm edilmesini hatırlatmıştır. Bu mahkûmiyetin Brezilya demokrasisinin gücünü gösterdiğini ve otoriter eğilimlere karşı önemli bir mesaj verdiğini söylemiştir. Lula, “Demokrasimiz ve egemenliğimiz pazarlık konusu değildir” ifadesiyle bu sürecin ülkesindeki demokratik kurumların işleyişini teyit ettiğini belirtmiştir.
ABD Başkanı Donald Trump
ABD Başkanı Donald Trump, 23 Eylül 2025 tarihinde Genel Kurul’un ikinci konuşmacısı olarak kürsüye çıkmıştır. Konuşmasının başında görev süresinin ilk yedi ayında “sona erdirilemez denilen yedi savaşı sona erdirdiğini” belirtmiştir.

ABD Başkanı Trump BM Genel Kurulu’nda konuşma yapıyor, 23 Eylül 2025 - (Anadolu Ajansı)
Trump, Birleşmiş Milletler’in işlevselliğine yönelik eleştirileri yöneltmiştir. “Birleşmiş Milletler’in amacı nedir? Çok sert ifadelerle mektuplar yazıyor gibi görünüyor ama boş sözler savaşı sona erdirmiyor” diyerek örgütün krizlerde etkisiz kaldığını savunmuştur. Ayrıca, kendisinin Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesi gerektiğini söyleyenlere atıfta bulunarak, “Gerçek ödül, milyonlarca hayatı kurtarmak olacaktır” demiştir.
Konuşmasının önemli bölümlerinden birinde İran’a değinmiş ve bu ülkeyi “dünyanın bir numaralı terör sponsoru” olarak tanımlamıştır. İran’ın nükleer zenginleştirme kapasitesinin “tamamen yok edildiğini” öne sürmüş, ayrıca 12 gün süren bir savaşı sona erdirdiklerini iddia etmiştir.
Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin değerlendirmesinde, bu çatışmayı sona erdirmenin başlangıçta en kolay olacağını düşündüğünü ancak savaşın üç yıldır sürdüğünü dile getirmiştir. Haftada “beş ila yedi bin gencin öldüğünü” söylemiş ve NATO ülkelerini “ikiyüzlülük” ile suçlamıştır. Bu ülkelerin Rusya’ya karşı savaşırken Moskova’dan petrol ve doğalgaz alımlarını sürdürdüklerini belirtmiştir. Çözüm olarak, “Eğer Rusya savaşı sona erdirmezse, Amerika Birleşik Devletleri çok katı tarifeler uygulayacaktır ve bu savaş çok hızlı bir şekilde sona erecektir. Ama Avrupalıların da bunları kabul etmesi gerekir” sözlerini kullanmıştır.
Trump, Gazze’deki insani krize ilişkin olarak da doğrudan çağrılarda bulunmuştur. “Gazze’deki savaşı derhal durdurmalıyız. Derhal müzakereye başlamalıyız, barış görüşmeleri yapmalıyız, tüm rehineler serbest bırakılmalı” ifadelerini kullanmıştır. Bununla birlikte, Filistin Devleti’nin tek taraflı tanınmasına karşı çıkarak, “Bu, Hamas’ın korkunç vahşetleri için bir ödül olacaktır” demiştir.
Birleşmiş Milletler’in mali yönetimine ve faaliyetlerine dair eleştirilerinde, yıllar önce BM binasının yeniden inşası için 500 milyon dolarlık bir teklif sunduğunu, ancak bunun yerine daha düşük kaliteli ve çok daha pahalı bir projenin tercih edildiğini dile getirmiştir. “Aralarından iki ile dört milyar dolar arasında harcadılar ve ben onlara söz verdiğim mermer zeminleri bile alamadılar” sözleriyle bu konudaki rahatsızlığını ifade etmiştir. Göç politikaları hakkında da sert eleştirilerde bulunmuş ve BM’nin 2024 yılında “624 bin göçmenin ABD’nin güney sınırına ulaşması için 372 milyon dolar nakit destek sağladığını” iddia etmiştir.
İklim ve enerji politikaları da konuşmasının eleştirel başlıkları arasındadır. Trump, yenilenebilir enerjiye özellikle de rüzgâr türbinlerine karşı çıkarak bunları “gülünç” olarak nitelendirmiştir. Karbon ayak izi kavramını “bir aldatmaca” olarak tanımlamış ve “Eğer yeşil enerji aldatmacasından uzaklaşmazsanız ülkeniz başarısızlığa uğrayacak” sözleriyle bu politikaların tehlikeli olduğunu savunmuştur. Ayrıca Almanya’nın enerji politikalarını örnek göstererek açık göçmenlik ve enerji bağımlılığı politikalarının Avrupa’yı zayıflattığını ileri sürmüştür. Çin’in ise “dünyadaki tüm gelişmiş ülkelerden daha fazla CO₂ salınımı yaptığını” belirterek iklim krizindeki rolünü eleştirmiştir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Eylül 2025 tarihinde Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu yüksek düzeyli görüşmelerinde dördüncü konuşmacı olarak Genel Kurul kürsüsünden hitap etmiştir. Konuşmasına, Genel Kurul’un insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyerek başlamış, oturumun yeni başkanı Annalena Baerbock’a başarılar dilemiş ve görevini devreden önceki başkan Philemon Yang’ı tebrik etmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu'na hitap ediyor, 23 Eylül 2025 - (Anadolu Ajansı)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Konuşmamın hemen başında, Filistin'in giderek artan sayıda ülke tarafından tanındığı bir dönemde, Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas'ın bugün bizzat aramızda olamayışından duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum. Biz bugün bu kürsüde kendi vatandaşlarımızla birlikte sesi kısılmak istenen Filistin halkının hissiyatına tercüman olmak için de bulunuyoruz. Filistin Devleti'ni tanıyacağını açıklayan tüm ülkelere teşekkür ediyor, henüz bu kararı almayan devletleri ise bir an önce harekete geçmeye çağırıyorum." diyerek konuşmasına başlamıştır.
Birleşmiş Milletler Şartı'nın bundan 80 yıl önce San Francisco'da imzalandığını ve 24 Ekim 1945'te yürürlüğe girdiğini anımsatan Erdoğan, Birleşmiş Milletler Kuruluş Şartı'nın ilk maddesinin ilk kelimelerini tekrar hatırlatmak istediğini belirterek, şöyle devam etmiştir: "Birleşmiş Milletler'in amacı, uluslararası barış ve güvenliği korumaktır.' Evet, bizler bu salonda Birleşmiş Milletler'in 80'inci yaşını kutlarken dünyanın birçok bölgesinde Kuruluş Şartı'nın ilk maddesinin ilk kelimelerine gölge düşürecek vahim hadiseler yaşanıyor. Özellikle Gazze'de gözlerimizin önünde 700 günü aşkın bir süredir soykırım devam ediyor.
Biz toplantı halindeyken dahi Gazze'de şu anda siviller katlediliyor. Gazze'de ölen sivillerin sayısı 65 bini geçti. Enkaz altında kaç cenazenin olduğu henüz bilinmiyor. Ölenlerin 20 binden fazlası çocuk. İsrail tarafından, Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor. Bunlar sayı değil dostlar, hepsi birer can, birer masum insan. Şu anda sadece silahlarla değil, açlık silahıyla da insanlar öldürülüyor. 21'inci yüzyılda, medeni dünyanın bakışları altında, 146'sı çocuk 428 kişi açlıktan hayatını kaybetti ve sayı her geçen gün artıyor."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu'na hitap ediyor, 23 Eylül 2025 - (Anadolu Ajansı)
Sonrasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan Gazze'deki günlük hayatı anlatan bir fotoğraf göstererek, "Ellerinde leğenli kadınlar. Lütfen hepimiz elimizi vicdanımıza koyup cevap verelim. 2025 yılında şöyle bir gaddarlığın makul bir sebebi olabilir mi? Fakat, insanlık adına bu utanç manzarası Gazze'de 23 aydır her gün tekrar ediyor. 365 kilometrekare içinde yaşayan 2,5 milyon Gazzeli, her gün yerinden ediliyor, her gün bir başka bölgeye göçe zorlanıyor." diye konuşmuştur.
Gazze'nin sağlık altyapısının tamamen çökmüş durumda olduğunu, doktorların öldürüldüğünü ya da gözaltına alındığını, ambulansların vurulduğunu, hastanelerin bombalandığını, yıkıldığını belirten Erdoğan, tedavinin, operasyonun ve ilaç bulmanın mümkün olmadığını belirtmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bakın, Tayyip Erdoğan olarak içim yanarak, içim kan ağlayarak söylüyorum. Henüz 2-3 yaşındaki, elleri, kolları, bacakları olmayan masum yavrucaklar, bugün maalesef, Gazze'nin olağan fotoğrafı haline gelmiştir." diye eklemiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu'na hitap ediyor, 23 Eylül 2025 - (Anadolu Ajansı)
Açlıktan ölme noktasına gelen bir çocuğun fotoğrafını gösteren Erdoğan, "Buna hangi vicdan dayanır, hangi vicdan buna sessiz kalabilir? Çocukların açlıktan, ilaçsızlıktan öldüğü bir dünyada huzur olur mu?" ifadesini kullanmıştır. Herkesin anne-baba olduğunu, üzerine titrediği evlatları, torunları olduğunu dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürmüştür: "Burada, Amerika'da, Avrupa'da, dünyanın her yerinde, bir çocuğun eline küçük bir diken batsa, anne babaların yüreği yanıyor ama Gazze'de, çocukların elleri, kolları, bacakları anestezi yapılmadan ampute ediliyor. Kimse kusura bakmasın ama bu, insanlığın dip noktasıdır. İnsanlık tarihi son bir asırda böyle bir vahşet görmemiştir. Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Gazze'deki soykırım medya, sosyal medya aracılığıyla her an canlı olarak yayınlanıyor.
İsrail, şu ana kadar Gazze'de ulusal ve uluslararası basında çalışan 250 gazeteciyi kasıtlı olarak öldürdü, Gazze'ye tüm girişleri yasakladı. Ama yine de soykırımı gizleyemedi. Filistin topraklarında devam eden soykırıma her fırsatta dikkatleri çeken Genel Sekreter Sayın Guterres'i gönülden destekliyorum, cesareti için kendisini bir kez daha tebrik ediyorum. Ancak, Birleşmiş Milletler Gazze'de kendi çalışanlarını dahi maalesef koruyamamıştır. Gazze'de insanlara yardım için koşturan 500 kişi öldürülmüştür. Bunların 326'sı BM personelidir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, soykırımın, tıpkı Holokost gibi insanların toplu halde imhası için kullanılan, utanç verici, insanlık dışı, barbarca bir kavram olduğunu söylemiş, Gazze'de sadece insanların öldürülmediğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürmüştür: "Gazze'de hayvanlar hedef alınarak öldürülüyor. Tarım alanları, bahçeler, ağaçlar, otlar, asırlık zeytin ağaçları, sular yok ediliyor, kirletiliyor. Gazze'de binalar, evler, kütüphaneler, hastaneler, okullar, camiler, kiliseler, tarihi yapılar bilinçli bir şekilde yıkılıyor. Gazze'nin toprağı, insan için de hayvan için de bitki için de artık işe yaramaz hale getiriliyor. İşte sizlere bir başka fotoğraf. Şimdi size soruyorum, elimdeki şu fotoğrafın güvenlik arayışıyla ne ilgisi var? Bunun adı canlıya düşmanlık, hayata düşmanlık değil midir? Bu kürsüden açık açık ifade ediyorum. Bu kürsüden ifade ediyorum, Gazze'de bir savaş yoktur. Gazze'de iki taraftan söz edilemez, Gazze'de bir yanda elinde en modern, en öldürücü silahlar olan düzenli ordu, diğer tarafta ise masum siviller, masum çocuklar vardır. Bu, terörle mücadele değildir. Bu, 7 Ekim olayı öne sürülerek yürütülen bir işgal, tehcir, sürgün, soykırım daha doğrusu bir toplu kıyım politikasıdır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze, Hamas bahanesiyle yok edilirken, eş zamanlı olarak Hamas'ın yönetimde olmadığı Batı Şeria'nın da adım adım işgal edildiğini, infazlarla masum sivillerin katledildiğini dile getirmiştir. "İsrail, Gazze ve Batı Şeria ile sınırlı kalmıyor, Suriye'ye, İran'a, Yemen'e, Lübnan'a saldırılar düzenleyerek bölge barışını da tehdit ediyor." diyen Erdoğan, en son arabulucu Katar'da ateşkes müzakereleri için toplantı yapan heyete, İsrail'in saldırı gerçekleştirdiğini anımsatmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Katar'a yönelik saldırı göstermiştir ki İsrail yönetimi tamamen kontrolü kaybetmiştir. Netanyahu'nun barış yapmaya da rehineleri kurtarmaya da niyetinin olmadığı bir kez daha anlaşılmıştır. Sadece komşuları değil, Orta Doğu'daki tüm ülkeler İsrail hükümetinin pervasız tehditlerine muhatap oluyor. Şunun da farkına varalım. İsrail'in artan saldırganlığı sebebiyle Avrupa başta olmak üzere Batı'da, İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan değerler de çok ağır yara almıştır. En temel insan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, gösteri ve protesto özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, demokrasi, eşitlik, adalet gibi kavramlar rafa kaldırılmıştır. Gelinen noktada hepimiz şu gerçeği görmek zorundayız. Vadedilmiş topraklar saplantısıyla hareket eden İsrail yönetimi, yayılmacı bir politika ile bölge barışına ve insanlığın müşterek kazanımlarına kastetmektedir. Üç semavi dinin kutsal beldesi, insanlığın ortak mirası olan Kudüs-ü Şerif bu radikalizmin doğrudan hedefidir. Vicdan sahibi Musevileri de rahatsız eden, onların da tasvip etmediği, dahası tüm dünyada antisemitizmi körükleyen bu cinnet hali artık daha fazla devam edemez. Gazze'de ateşkes bir an önce sağlanmalı, saldırılar durmalı ve insani yardımların engelsiz girişine mutlaka izin verilmelidir. Soykırım kadrosunun uluslararası hukuka hesap vermesi temin edilmelidir. İnşallah bu mutlaka gerçekleşecektir." diye eklemiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu'na hitap ediyor, 23 Eylül 2025 - (Anadolu Ajansı)
Erdoğan, Gazze'de yaşanan barbarlığa karşı sesini yükseltmeyen, tavır almayan herkesin bu vahşetin sorumluluğuna ortak olduğunu ifade etmiş ve şu sözleri sarf etmiştir: "Bütün dünya liderlerine sesleniyorum, gün bugündür. Gün, insanlık adına Filistinli mazlumların yanında dimdik durma günüdür. Halklarınız Gazze'deki barbarlığa tepki gösterirken, gelin sizler de adım adım cesaretinizi gösterin. Çocukların çocukları büyüttüğü Gazze'ye karşı insanlık görevinizi yerine getirin. Bu vesileyle, dünyanın farklı ülkelerinde Gazzeli mazlumlara sahip çıkmak için meydanları dolduran, Gazzeli masumlara destek olmak için denizlere yelken açan akademisyeniyle, sanatçısıyla, siyasetçisiyle, aktivistiyle, öğrencisiyle tüm Filistin savunucularına en kalbi selamlarımı yolluyorum."
Suriye'de yaşanan zulüm ve çatışmaları 13 yıl boyunca BM kürsüsünde dile getirdiğini anımsatan Erdoğan, "Nasıl bugün Gazzeli mazlumlar için sesimizi yükseltiyorsak, 13 yıl süresince de Suriyelilerin feryatlarına dikkati çektik. Burada onların da sesi, nefesi olduk. 1 milyon insanın hayatına milyonlarcasının da vatanlarını terk etmesine sebep olan zulüm 8 Aralık devrimi ile birlikte hamdolsun artık tarihe karıştı." ifadelerini kullanmıştır.
Suriyelilerin 8 Aralık 2024 itibarıyla yeni bir dönemin kapılarını açtığını söylemiş, şöyle devam etmiştir: "Eli kanlı bir rejime karşı mücadeleyi kazanan Suriye halkı, inanıyorum ki büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri zaferi de inşallah menziline ulaştıracaktır. DEAŞ başta olmak üzere terörün hiçbir çeşidinin olmadığı, güvenliğin tesis edildiği, bir ve bütün Suriye vizyonunu tüm imkanlarımızla destekleyeceğiz. Suriye'de istikrar kökleştikçe hiç şüphesiz bunun kazananı Suriyelilerle birlikte tüm komşu ülkeler, tüm bölgemiz olacaktır. Körfez'deki kardeş ülkelere de Suriye'nin toparlanmasına verdikleri katkılar için teşekkürlerimi iletiyorum. Bizimle aynı ilkeleri paylaşan tüm bölgesel ve uluslararası aktörlerle iş birliğimizi inşallah aynı şekilde sürdüreceğiz.
Komşumuz İran'la ilgili nükleer dosyanın bir an evvel diplomasi yoluyla çözülmesini temenni ediyoruz. Unutulmamalıdır ki bölgemiz yeni bir krizi daha kaldıramaz. Komşumuz Irak'ın istikrarı, güvenliği ve refahı, bölgemizin selameti bakımından fevkalade önemlidir. Kalkınma Yolu Projesi gibi kolektif refahı önceleyen, stratejik hamlelere bu bakımdan büyük önem atfediyoruz. Kuzeyde her ikisi de komşumuz olan Rusya ve Ukrayna arasında İstanbul Sürecine büyük bir iştiyakla ev sahipliği yapıyoruz. Doğrudan görüşmeler sayesinde çok sayıda esirin ve naaşın mübadelesine aracılık ettik. Taraflar arasında barış müzakerelerinin modalitelerini belirlemeye çalıştık. Unutmayın, 'Savaşın kazananı, adil bir barışın kaybedeni olmaz.' şiarıyla önümüzdeki dönemde de ateşkes için çaba göstermeye devam edeceğiz."
Azerbaycan ve Ermenistan arasında barışın tesisi için tarafları en başından bu yana cesaretlendirdiklerini ifade eden Erdoğan, "8 Ağustos'ta iki ülke arasında kalıcı barışa giden adımların atılmasından memnuniyet duyuyoruz. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Sayın Paşinyan başta olmak üzere sürece katkıda bulunan Amerikan Başkanı Sayın Trump'ı burada bir kez daha tebrik ediyorum." diye konuştu.
Bu vesileyle Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecinin kendi rayında ilerlediğini de belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Diğer bir ara buluculuk faaliyetimiz olan Ankara Süreci kapsamında Somali'yle Etiyopya arasındaki ihtilafın halline yönelik gayretlerimizi sürdürüyoruz. Tarafların bu girişimi hızla, başarıyla neticelendirmelerini temenni ediyorum." şeklinde konuşmuştur.
Türkiye'nin, Karadeniz'de güvenliğin teminatı olan Montrö Sözleşmesi'ni tam 89 yıldır tarafsızlık içinde harfiyen uyguladığını vurgulamış ve eklemiştir: "Ege Denizi'ni ve Doğu Akdeniz'i ilgili tüm tarafların meşru menfaatlerine riayet edilen, bir istikrar ve refah havzası olarak görmek istiyoruz. Enerji ve çevre başta olmak üzere her konuda yapıcı işbirliğine hazırız. Komşularımızdan da aynısını bekliyoruz. Bu vesileyle Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni dışlayan projelerin başarılı olamayacağını burada özellikle vurgulamak istiyorum. Kıbrıs Adasının, batısında Türkiye'nin hak ve yetkileri Adanın etrafındaki alanlarda ise Kıbrıs Türklerinin meşru hakları vardır. Daha evvel de teklif ettiğimiz Doğu Akdeniz Konferansı, müşterek bir zeminin bulunmasına katkı yapacaktır. Kıbrıs Meselesinin çözümü daha önce defalarca denenmiş ancak Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle tüketilmiş federasyon modeli üzerine bina edilemez. Kıbrıs Adası'nda iki ayrı devlet ve iki ayrı halk vardır. Kıbrıs Türkleri, Ada'nın eşit sahibidir ve azınlık olmayı kabul etmeyecektir. Uluslararası toplum Kıbrıs Türklerinin yarım asırdır maruz bırakıldıkları haksız izolasyona artık son vermelidir. Son üç Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığım çağrıyı bugün bir kere daha tekrarlıyor, uluslararası toplumu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımaya, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmaya davet ediyorum."
İlerleyen dönemde, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir başlangıç ve vizyonu arzuladıklarını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu vizyon, günü kurtaran değil ufku yeniden tayin eden, ortak geleceğimizi şekillendiren bir vizyon olmalıdır. Bunun için elbette Avrupa Birliği'nin de bizim kadar istekli ve kararlı olması mühimdir." değerlendirmesinde bulunmuştur.
Türkiye'nin, net güvenlik sağlayıcısı bir ülke olarak Birleşmiş Milletler, NATO, AGİT ve Avrupa Birliğinin harekat ve misyonlarına katkılarını sürdüreceğini yineleyerek, "2026 yılındaki NATO Zirvesi'ni Ankara'da toplayacağız. NATO müttefikliğimiz Amerika Birleşik Devletleri'yle ilişkilerimizi ticaret, yatırım, enerji ve savunma sanayi başta olmak üzere birçok alanda güçlendiriyoruz." demiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Orta Asya'daki kardeş ülkelerin barış, istikrar ve refahının Türkiye için vazgeçilmez olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürmüştür: "Türk Devletleri Teşkilatımız, bölgesel bir çatı olmanın ötesine geçerek küresel bir aktör olma yolunda ilerliyor. Köklü, beşeri bağlarımızın olduğu Balkanlar'da barışın ve istikrarın sürmesi için yoğun gayret içindeyiz. Temmuz ayında ihdas ettiğimiz Balkan Barış Platformu bu yöndeki çabalarımızın en yeni örneğidir. KFOR Komutanlığı görevini de bu yıl Ekim ayında bir kez daha üstleneceğiz. Afganistan'daki yönetimin, toplumu kuşatıcı dikkate alan bir anlayış sergilemesi temel arzumuzdur. Yeniden toparlanma sürecinde uluslararası toplumun Afgan halkını yalnız bırakmamasıdır. Türkiye ve Türk milleti olarak, Afgan kardeşlerimizin her daim yanında olmaya devam edeceğiz. Güney Asya'da barış ve istikrarın muhafazasını son derece önemli görüyoruz. Nisan ayında Pakistan ve Hindistan arasındaki çatışmaya varan bu gerilimde varılan ateşkesten memnuniyet duyuyoruz. İki ülke arasında terörle mücadelede iş birliğini önemsiyoruz.
Keşmir Meselesinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları temelinde Keşmirli kardeşlerimizin beklentileri ekseninin diyalogla çözülmesini destekliyoruz. Afrika Kıtasıyla eğitimden sağlığa, altyapıdan ticarete kadar geniş bir yelpazede ilişkilerimiz yıldan yıla güçleniyor. Somali'nin terörle mücadelesine gereken her türlü desteği verirken insani yardım faaliyetlerimizi de sürdürüyoruz. Sudan'da iki yılı aşkın süredir devam eden çatışma ortamı bizleri ziyadesiyle üzmektedir. Sudan'da akan kanın durması ve sürdürülebilir barışın tesis edilmesi, uluslararası toplumun ortak sorumluluğudur. Bizim bu yöndeki çabalarımız devam edecektir."
Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto
Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, konuşmasında ülkesinin iklim değişikliğinden doğrudan etkilendiğini vurgulamıştır. Dünyanın en büyük ada devleti olarak, yükselen deniz seviyelerinin yarattığı tehdidi bizzat yaşadıklarını belirtmiştir. Bu bağlamda iklim değişikliğinin sadece geleceğe yönelik bir risk değil, halihazırda Endonezya toplumunun günlük yaşamında hissedilen bir gerçeklik olduğunu ifade etmiştir.
Subianto, ülkesinin uzun vadeli iklim hedeflerine değinmiş ve 2060 yılına kadar net sıfır emisyon taahhüdünü yinelemiştir. Bu kapsamda, 12 milyon hektardan fazla bozulmuş orman alanının yeniden ağaçlandırılacağını açıklamıştır. Ayrıca, orman tahribatının azaltılması ve yerel toplulukların geleceğe yönelik kaliteli yeşil işlerle güçlendirilmesinin Endonezya’nın öncelikli politikaları arasında yer aldığını dile getirmiştir.
Enerji dönüşümüne ayrı bir başlık açan Subianto, Endonezya’nın kalkınma modelinde fosil yakıta dayalı büyümeden yenilenebilir kaynaklara dayalı büyümeye kesin bir yönelim gerçekleştirdiğini söylemiştir. Konuşmasında, 2026 yılından itibaren ülkenin ek enerji üretim kapasitesinin büyük bölümünün yenilenebilir kaynaklardan sağlanacağını vurgulamıştır. Bu dönüşümün yalnızca çevresel sürdürülebilirliği değil, aynı zamanda ekonomik çeşitliliği ve enerji güvenliğini de pekiştireceğini belirtmiştir.
Peru Cumhurbaşkanı Dina Boluarte
Peru Cumhurbaşkanı Dina Ercilía Boluarte Zegarra, konuşmasında yükselen otoriter tehditlere ve demokratik değerlere yönelik saldırılara dikkat çekmiştir. Totaliterliğin yeniden yükselişe geçtiğini belirterek dünyanın daha dikkatli ve kararlı olması gerektiğini ifade etmiştir. Peru’nun, uluslararası hukuka dayalı açık ve çok taraflı bir sisteme olan bağlılığını yinelemiş ve BM’nin bu rolü daha etkin biçimde yerine getirmesi gerektiğini dile getirmiştir.
Boluarte, yanlış bilgilendirme ve nefret ideolojilerinin demokratik toplumlara nüfuz ederek insanlığa ciddi zarar verdiğini vurgulamıştır. Bu durumun, ideolojik kutuplaşmayı artırdığına ve küresel istikrara tehdit oluşturduğuna dikkat çekmiştir. Peru’nun bu sorunlarla mücadelede BM’nin temsil gücü ve etkinliğinin artırılmasına destek vereceğini açıklamıştır.
Boluarte, Birleşmiş Milletler’in reforme edilmesi gerektiğini ve temsil kabiliyetinin genişletilmesinin zorunlu olduğunu belirtmiştir. Bu reformların, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne yönelik saldırıların yanı sıra iklim değişikliği ve sosyoekonomik eşitsizlikler gibi küresel sorunlarla başa çıkabilmek için gerekli olduğunu ifade etmiştir. Konuşmasında, “Dünya daha az değil, daha fazla ve daha iyi bir Birleşmiş Milletler’e ihtiyaç duymaktadır” ifadesini kullanmıştır.
Ayrıca BM Genel Sekreterliği seçimi konusunda Latin Amerika’nın daha güçlü temsil edilmesi gerektiğini vurgulamış, bir sonraki Genel Sekreterin Latin Amerika’dan seçilmesinin bölgenin BM Şartı’na olan bağlılığını ve küresel temsil adaletini yansıtacağını söylemiştir.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Birleşmiş Milletler’in uluslararası düzen açısından vazgeçilmez konumunu vurgulamıştır. Macron, örgütün eksiklikleri ve eleştirileri bulunsa da küresel düzeyde başka bir alternatifi olmadığını belirtmiştir. Uluslararası hukukun ve çok taraflılık ilkesinin, mevcut küresel krizler karşısında en güvenilir dayanak olduğunu dile getirmiştir.
Macron, özellikle Suriye, Ukrayna ve Afrika’daki barış süreçlerine değinmiştir. Ukrayna’da devam eden savaşın Avrupa’nın güvenliği açısından tehdit oluşturduğunu, uluslararası toplumun bu konuda ortak ve kararlı bir duruş sergilemesi gerektiğini ifade etmiştir. Suriye bağlamında, ülkede kalıcı barışın yalnızca siyasi çözümle sağlanabileceğini ve uluslararası kurumların bu süreçte aktif rol üstlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Afrika’da ise Fransa’nın güvenlik ve kalkınma alanında ortaklıklarını sürdürdüğünü, bölgesel barış girişimlerine destek verdiklerini açıklamıştır.
Konuşmasında güç siyasetine dayalı anlayışlara karşı çıkan Macron, “güçlü olan haklıdır” yaklaşımının uluslararası barışa ve iş birliğine zarar verdiğini belirtmiştir. Bu anlayışın uluslararası insancıl hukukla bağdaşmadığını, aksine uluslararası ilişkilerde istikrarsızlığı artırdığını dile getirmiştir. Ayrıca, insan haklarının korunmasının barışın yalnızca tamamlayıcı bir unsuru değil, onun temel taşı olduğunu ifade etmiştir. Macron’un konuşması, BM’nin etkin çok taraflılık anlayışını güçlendirmesi gerektiği mesajı üzerine inşa edilmiştir. Bu çerçevede, üye devletlerin sorumluluklarını yerine getirmeleri ve BM’nin temel ilkelerine sadık kalmaları gerektiğini vurgulamıştır.
Ürdün Kralı II. Abdullah
Ürdün Kralı II. Abdullah, konuşmasında Filistin meselesini merkeze almıştır. Gazze ve Batı Şeria’daki durumun uluslararası toplumun yıllardır çözüme kavuşturamadığı, sürekli tekrar eden bir kriz döngüsü olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda, “yine ve yeniden aynı noktaya geliyoruz” ifadesiyle sorunun kalıcı çözüm bulamamasına dikkat çekmiştir.
Kral Abdullah, İsrail’in işgal politikalarına ve yerleşim faaliyetlerine değinmiştir. Bu uygulamaların uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve bölgeyi istikrarsızlaştırdığını söylemiştir. Gazze’deki yıkımın ve insani felaketin boyutlarını hatırlatarak, Filistin halkının içinde bulunduğu koşulların kabul edilemez olduğunu ifade etmiştir. İsrail’in saldırılarının yalnızca Filistin topraklarıyla sınırlı kalmadığını, bölgedeki daha geniş bir güvenlik krizini tetiklediğini vurgulamıştır.
Konuşmasında uluslararası toplumun etkisizliğini de eleştiren Abdullah, Filistin meselesinde çözüm yönünde irade gösterilmemesinin hem bölgesel hem de küresel barışa zarar verdiğini dile getirmiştir. BM’nin bu konudaki başarısızlığının, örgütün meşruiyetini sorgulatacak düzeyde bir hayal kırıklığı yarattığını belirtmiştir.
Ürdün’ün insani yardım rolüne de değinen Abdullah, ülkesinin milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapmaya devam ettiğini ve bu yükün giderek ağırlaştığını söylemiştir. Filistinli sivillere yönelik insani yardımın artırılması gerektiğini ifade etmiş, uluslararası toplumu daha fazla sorumluluk almaya çağırmıştır. Ayrıca, iki devletli çözümün hâlâ tek geçerli çözüm yolu olduğunu vurgulamıştır.
Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Al Thani
Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Al Thani, konuşmasında özellikle Filistin meselesi ve bölgedeki güvenlik sorunlarına odaklanmıştır. 9 Eylül 2025’te Doha’da Hamas heyetine yönelik saldırıya atıfta bulunmuş ve bu saldırının yalnızca Katar’a değil, aynı zamanda bölgesel barış çabalarına da bir tehdit oluşturduğunu belirtmiştir.
Gazze’de süren savaşın sona erdirilmesi gerektiğini vurgulayan Emir, kalıcı ateşkes ve kapsamlı barış müzakerelerinin bir an önce başlatılması çağrısında bulunmuştur. Esirlerin serbest bırakılmasının da bu sürecin önemli bir parçası olduğunu ifade etmiştir. Katar’ın, Amerika Birleşik Devletleri ve Mısır ile birlikte yürüttüğü arabuluculuk çalışmalarını hatırlatmış, ülkesinin bu konudaki rolünü sürdüreceğini belirtmiştir.
Emir, İsrail’in bölgedeki saldırı politikalarına da dikkat çekmiştir. Bu politikaların yalnızca Filistin topraklarıyla sınırlı kalmadığını, Lübnan, Suriye, Yemen ve hatta Katar’a kadar uzanan geniş bir bölgesel tehdit oluşturduğunu söylemiştir. Bu durumun “Büyük İsrail” anlayışını pekiştirdiğini ve bölgesel istikrara doğrudan zarar verdiğini dile getirmiştir.
Konuşmasında, Filistin halkının tarihsel haklarının korunmasının ve bağımsız Filistin Devleti’nin tanınmasının uluslararası toplum için ertelenemez bir sorumluluk olduğunu vurgulamıştır. Katar’ın bu konuda kararlı duruşunu yinelemiş ve tüm devletleri Filistin’in tanınmasına destek vermeye çağırmıştır.
Diğer Konuşmacılar
BM Genel Kurulu’nun ilk günü ana oturumlarda farklı bölgelerden birçok devlet başkanı ve hükümet başkanı da Genel Kurul kürsüsünde konuşma yapmıştır.
Surinam Cumhurbaşkanı Jennifer Simons, ülkesinin dünyada yalnızca üç karbon-negatif ülkeden biri olduğunu hatırlatmış ve ormanların korunması ile iklim finansmanının artırılmasının önemini vurgulamıştır. Litvanya Cumhurbaşkanı Gitanas Nausėda, 1938 Münih Anlaşması’nı hatırlatarak Ukrayna’ya destek verilmesi gerektiğini belirtmiş ve Rusya’nın saldırılarının görmezden gelinmemesi gerektiğini dile getirmiştir.
Portekiz Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo de Sousa, Birleşmiş Milletler’in alternatifsiz olduğunu söylemiş, “ne G1, ne G2, ne G3, ne de G1 artı bir ya da iki” ifadesiyle BM’nin yerini hiçbir formatın alamayacağını vurgulamıştır. Uruguay Cumhurbaşkanı Yamandú Orsi, ülkesinin barışa olan bağlılığını öne çıkarmış ve modern savaşların barbarlığını kınamıştır.
Slovenya Cumhurbaşkanı Nataša Pirc Musar, uluslararası ilişkilerde “güçlü olan haklıdır” anlayışının normalleşmesine karşı çıkmış ve Birleşmiş Milletler’in güçlendirilmesi gerektiğini savunmuştur. Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, BM’de güven krizinin derinleştiğini belirtmiş, mevcut bölünmelerin ne değişmez bir gerçek ne de kaçınılmaz bir kader olduğunu dile getirmiştir.
Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, Afrika kıtasının yükselen konumuna dikkat çekmiş, daha adil kalkınma ve ticaret düzenlemeleri çağrısında bulunmuştur. Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Orta Asya’da kapalı sınırlar ve çözümsüz çatışmalar döneminin sona erdiğini açıklamıştır.
Moğolistan Cumhurbaşkanı Uhnaagiin Hürelsüh, ülkesinin barış gücü katkılarına, çevre koruma çalışmalarına ve kadınların karar alma süreçlerine katılımına dikkat çekmiştir.Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhamedov, tarafsızlığın barış ve kalkınma için en etkili mekanizmalardan biri olduğunu belirtmiştir.
Şili Cumhurbaşkanı Gabriel Boric, küresel ısınma inkârcılığını reddetmiş ve eski devlet başkanı Michelle Bachelet’i BM Genel Sekreterliği için aday göstermiştir. Tacikistan Cumhurbaşkanı Emomali Rahmon, yapay zekâ konusunda işbirliğine ve buzulların korunmasına ihtiyaç olduğunu dile getirmiştir.
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun, uluslararası toplumu Lübnan’daki birlikte yaşama modelini desteklemeye çağırmıştır. Kırgızistan Cumhurbaşkanı, çatışmalardan en çok sıradan insanların etkilendiğini vurgulamış, ülkesine uygulanan tek taraflı ekonomik yaptırımlara karşı çıkmıştır.
Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, Amerika Birleşik Devletleri’nin uyuşturucu politikalarını reddetmiş ve ABD Başkanını “soykırımın suç ortağı” olarak nitelendirmiştir. Polonya Cumhurbaşkanı Karol Nawrocki, demokratik ülkelerin Rusya Federasyonu’nun saldırganlığına karşı harekete geçmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Mozambik Cumhurbaşkanı Daniel Chapo, ülkesindeki demokratik ilerlemelere işaret etmiş, BM’nin “bir hissedarlar meclisi” değil, kapsayıcı bir platform olması gerektiğini söylemiştir. Vietnam Cumhurbaşkanı Lương Cường, hızla değişen dünyada benzeri görülmemiş sorunların yalnızca çok taraflılık yoluyla çözülebileceğini dile getirmiştir.
Angola Cumhurbaşkanı João Lourenço, büyük güçlerin saldırılarının ve müdahalelerinin küresel düzeni tehlikeye attığını vurgulamıştır. Liberya Cumhurbaşkanı, ülkesinin yaklaşan BM Güvenlik Konseyi üyeliğine dikkat çekmiş ve iklim adaleti talebinde bulunmuştur.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Félix Tshisekedi, artan küresel çatışmalara değinmiş ve BM’nin Ruanda ile imzalanan barış anlaşmasının uygulanmasını güvence altına alması gerektiğini söylemiştir. Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid, ülkesinin artık “acıma değil ortaklık isteyen bir umut ışığı” haline geldiğini ifade etmiştir.
Nauru Cumhurbaşkanı, küçük ada devletlerinin kırılganlığının gelir seviyelerinin ötesinde olduğuna dikkat çekmiştir. Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba, BM Güvenlik Konseyi’nin veto sistemi nedeniyle işlevini yerine getiremediğini ve nükleer tehditlerin artışına karşı uyarıda bulunmuştur. Fas Başbakanı Aziz Akhannouch, Orta Doğu ve Afrika’daki çatışmalara barışçıl çözüm bulunması gerektiğini vurgulamıştır.